Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Pkk ve Ypg’nin Bölgesel Güvenlik Üzerindeki Etkileri

Yazar: Kadriye ŞAHİN
ÖZET

PKK (Kürdistan İşçi Partisi) ve YPG (Halk Savunma Birlikleri), Orta Doğu’nun güvenlik dinamiklerinde önemli bir rol oynamaktadır. PKK, özellikle Türkiye’nin güneydoğusundaki terör eylemleri ile iç güvenliği tehdit ederken, bu durum Türkiye’nin askeri ve güvenlik stratejilerini sürekli olarak güncellemesine neden olmuştur. Türkiye, PKK’nın etkisini sınırlamak için sınır ötesi operasyonlar düzenleyerek terörist faaliyetlerin önüne geçmeye çalışmıştır.

YPG ise, Suriye iç savaşında ABD tarafından desteklenen bir aktör olarak dikkat çekmiştir. YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki genişlemesi ve özellikle PKK ile olan bağlantıları, Türkiye’nin sınır ötesi askeri harekâtlarını ve diplomatik stratejilerini etkilemiştir. Türkiye, YPG’nin oluşturduğu tehditleri azaltmak amacıyla çeşitli askeri operasyonlar gerçekleştirmiş ve uluslararası alanda diplomatik baskılar oluşturmuştur.

Bu grupların yarattığı tehditler, bölgesel güvenlik dengelerini de etkilemiş; Türkiye’nin askeri, diplomatik ve iç güvenlik stratejilerinde köklü değişikliklere yol açmıştır. PKK ve YPG’nin bölgesel güvenlik üzerindeki etkileri, uluslararası ilişkilerde gerilimler yaratmış ve Türkiye’nin hem ulusal hem de uluslararası düzeyde stratejik uyum sağlamasını zorunlu kılmıştır. Sonuç olarak, bu tehditlerle başa çıkmak için Türkiye’nin geliştirdiği yöntemler, bölgesel istikrarı sağlama ve güvenlik politikalarını güçlendirme yönünde önemli adımlar olmuştur.

Anahtar Kelimeler: Terörizim, Sınır Güvenliği, Sınır Ötesi Harekât, Uluslararası Diplomasi, Bölgesel İstikrar

Giriş

PKK (Kürdistan İşçi Partisi) ve YPG (Halk Savunma Birlikleri), bölgesel güvenlik dinamiklerini önemli ölçüde etkileyen iki önemli aktördür. PKK, 1980’lerin başından itibaren Türkiye’nin güneydoğusunda ve komşu ülkelerde şiddet eylemleri düzenleyerek uzun yıllar boyunca bir terör tehdidi oluşturmuştur. YPG ise, Suriye iç savaşının ardından özellikle Kuzey Suriye’de güç kazanan ve PYD’nin (Demokratik Birlik Partisi) askeri kolu olarak bilinen bir yapıdır. Her iki grup da, Türkiye’nin güvenlik politikaları üzerinde derin etkiler yaratmış ve bu etkiler Türkiye’nin güvenlik stratejilerini yeniden şekillendirmesine neden olmuştur. Bu yazıda, PKK ve YPG’nin Türkiye’nin güvenlik politikaları üzerindeki etkilerini, bu grupların oluşturduğu tehditleri ve Türkiye’nin bu tehditlerle başa çıkma yöntemlerini analiz edeceğim.

PKK’nın Türkiye’nin Güvenlik Politikaları Üzerindeki Etkileri

PKK’nın (Kürdistan İşçi Partisi) Türkiye’nin güvenlik politikaları üzerindeki etkileri, uzun yıllar boyunca Türkiye’nin iç ve dış güvenlik stratejilerini şekillendiren önemli bir faktör olmuştur. 1984’te silahlı mücadelesine başladığından itibaren PKK, Türkiye’nin güneydoğusundaki bölgelerde yoğun terör eylemleri gerçekleştirmiştir. Bu terör saldırıları, Türkiye’nin güvenlik güçlerini bölgedeki varlıklarını artırmaya ve yerel güvenlik önlemlerini güçlendirmeye zorlamıştır. PKK’nın terör faaliyetleri, askeri operasyonların yanı sıra, bölgesel güvenlik stratejilerinin sürekli olarak gözden geçirilmesini ve güncellenmesini gerektirmiştir. Türkiye’nin iç güvenlik politikaları, PKK’nın yarattığı tehditlere karşı etkin bir şekilde yanıt verebilmek için sürekli olarak geliştirilmiş ve askeri operasyonlar düzenlenmiştir (Öztürk, M. 2018).

PKK’nın yarattığı güvenlik tehdidi, sadece askeri stratejileri değil, aynı zamanda iç güvenlik ve sivil yaşamı da önemli ölçüde etkilemiştir. Terör eylemleri, bölgesel ve ulusal güvenlik endişelerini artırarak yerel yönetimlerin güvenlik önlemlerini güçlendirmesine neden olmuştur. PKK’nın terörist saldırıları sonucunda birçok yerel yönetim, halkın güvenliğini sağlamak ve terör tehdidini azaltmak amacıyla özel güvenlik önlemleri geliştirmiştir. Bu durum, yerel yönetimlerle merkezi hükümet arasında daha sıkı bir iş birliği ve koordinasyonu zorunlu kılmıştır. Ayrıca, PKK’nın etkisiyle güvenlik önlemlerinin artması, bölgesel kalkınma projelerini ve ekonomik faaliyetleri olumsuz yönde etkilemiş, terörün yarattığı ekonomik kayıplar bütçe politikalarını da zorlamıştır (Aydın, N. 2019).

PKK’nın oluşturduğu tehdit, Türkiye’nin sınır ötesi askeri operasyonlarına da zemin hazırlamıştır. PKK’nın sınır ötesi bölgelerdeki varlığı ve terörist faaliyetleri, Türkiye’nin askeri stratejilerinde önemli değişikliklere neden olmuştur. Türkiye, PKK’nın sınır bölgelerindeki etkisini sınırlamak için zaman zaman sınır ötesi harekâtlar düzenlemiş ve bu operasyonlar, terör örgütünün askeri altyapısını hedef almayı amaçlamıştır. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı gibi operasyonlar, bu stratejinin somut örnekleridir. Bu operasyonlar, hem PKK’nın Türkiye’ye yönelik tehditlerini azaltmayı hem de bölgesel güvenlik dengesini kendi lehine değiştirmeyi hedeflemiştir (Erdem, A. 2021).

PKK’nın Türkiye’nin dış politika stratejileri üzerinde de önemli etkileri olmuştur. PKK’nın uluslararası alandaki destekçileri ve faaliyetleri, Türkiye’nin diplomatik ilişkilerini zorlaştırmıştır. Özellikle Avrupa ülkeleri ve ABD’nin PKK’yı terörist bir örgüt olarak tanıması, Türkiye’nin uluslararası düzeyde terörle mücadelede önemli bir destek elde etmesini sağlamıştır. Ancak, bazı ülkelerin PKK’yı desteklemesi ve terör eylemlerini görmezden gelmesi, Türkiye’nin uluslararası diplomasi stratejilerini karmaşıklaştırmış ve bu durum, Türkiye’nin dış politika stratejilerini daha dikkatli bir şekilde yürütmesini zorunlu kılmıştır. PKK’nın uluslararası arenada yarattığı bu baskılar, Türkiye’nin diplomatik ve askeri stratejilerinde sürekli bir adaptasyon sürecini beraberinde getirmiştir (Yalçın, K. 2020).

Sonuç olarak, PKK’nın Türkiye’nin güvenlik politikaları üzerindeki etkileri çok boyutlu ve karmaşıktır. PKK’nın terör eylemleri, Türkiye’nin iç güvenlik önlemlerini ve askeri stratejilerini doğrudan etkilemiş, sınır ötesi askeri harekâtlar ve uluslararası diplomasi stratejileri de bu etkilerden şekillenmiştir. PKK’nın yarattığı tehditler, hem ulusal güvenlik politikalarının yeniden yapılandırılmasına hem de uluslararası ilişkilerde stratejik değişikliklere yol açmıştır. Türkiye, bu tehditlerle başa çıkmak için sürekli olarak adaptasyon ve stratejik değişiklikler yapmak zorunda kalmış, bu durum da ülkenin güvenlik ve dış politika stratejilerini sürekli olarak gözden geçirmesine neden olmuştur.

YPG’nin Türkiye’nin Güvenlik Politikaları Üzerindeki Etkileri

YPG (Halk Savunma Birlikleri), özellikle Suriye iç savaşının patlak vermesiyle birlikte Türkiye’nin güvenlik politikaları üzerinde önemli etkiler yaratmıştır. YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki askeri varlığı ve etkisi, Türkiye’nin bölgedeki güvenlik stratejilerini doğrudan etkilemiştir. PYD’nin (Demokratik Birlik Partisi) askeri kolu olarak bilinen YPG, özellikle 2014’ten itibaren IŞİD’e karşı yürütülen mücadelede önemli bir aktör haline gelmiştir. Ancak Türkiye, YPG’yi PKK’nın (Kürdistan İşçi Partisi) bir uzantısı olarak görmektedir ve bu nedenle YPG’nin Suriye’deki güç kazanmasını, PKK’nın Türkiye içindeki etkisinin artışı olarak değerlendirmektedir. Bu bakış açısı, Türkiye’nin YPG’ye karşı askeri ve diplomatik stratejilerini yeniden şekillendirmesine neden olmuştur (Yalçın, K. 2020).

YPG’nin etkisi, Türkiye’nin sınır ötesi askeri operasyonlarına da önemli ölçüde yansımıştır. Türkiye, YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki genişlemelerini engellemek amacıyla çeşitli askeri harekâtlar düzenlemiştir. 2016 yılında Fırat Kalkanı Operasyonu ile başlayan süreç, 2018’de Zeytin Dalı ve 2019’da Barış Pınarı Operasyonları ile devam etmiştir. Bu operasyonlar, YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki stratejik bölgelerindeki etkinliğini sınırlamayı ve Türkiye’nin sınır güvenliğini sağlamayı hedeflemiştir. Türkiye’nin bu askeri müdahaleleri, hem YPG’nin bölgedeki varlığını azaltmayı hem de terör örgütlerinin Türkiye sınırlarına yakın bölgelerde etkili olmasını engellemeyi amaçlamıştır. Bu strateji, YPG’nin askeri altyapısını ve lojistik ağlarını hedef alarak Türkiye’nin güvenliğini artırmayı amaçlamıştır (Erdem, A. 2021).

YPG’nin Suriye’deki varlığı, Türkiye’nin uluslararası diplomatik ilişkilerini de etkilemiştir. Özellikle ABD’nin YPG’yi Suriye’deki en etkili kara gücü olarak desteklemesi, Türkiye-ABD ilişkilerinde gerilime yol açmıştır. Türkiye, YPG’nin PKK ile olan bağlantılarını vurgulayarak ABD’yi bu desteği sona erdirmeye çağırmıştır. Bu durum, Türkiye’nin ABD ile olan ilişkilerinde diplomatik gerilimlere neden olmuş ve iki ülke arasındaki güvenlik işbirliğini etkilemiştir. Ayrıca, YPG’nin uluslararası destekçilerinin varlığı, Türkiye’nin Suriye’deki stratejik hedeflerini gerçekleştirmesinde engeller yaratmış ve diplomatik çabalarını artırmıştır. Türkiye, YPG’yi destekleyen ülkelere karşı uluslararası kamuoyunu bilgilendirme ve bu desteği azaltma çabalarını sürdürmüştür (Öztürk, M. 2018).

YPG’nin etkisi Türkiye’nin bölgesel güvenlik stratejilerini de etkilemiştir. Suriye iç savaşının yarattığı belirsizlik ve YPG’nin bölgedeki etkisi, Türkiye’nin güvenlik stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden olmuştur. Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt oluşumlarına karşı bir tampon bölge oluşturarak bu bölgedeki güvenlik tehdidini azaltmayı amaçlamıştır. Bu strateji, Türkiye’nin bölgesel güvenlik anlayışını ve sınır güvenliğini sağlamaya yönelik uzun vadeli planlarını etkilemiştir. Aynı zamanda, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını ve diplomatik etkileşimini artırarak, bölgesel güvenlik dinamiklerini kendi lehine değiştirmeyi hedeflemiştir (Yalçın, K. 2020).

Sonuç olarak, YPG’nin Türkiye’nin güvenlik politikaları üzerindeki etkileri çok yönlü ve derindir. Suriye’deki askeri varlığı ve ABD desteği, Türkiye’nin askeri stratejilerini ve diplomatik ilişkilerini önemli ölçüde etkilemiştir. Türkiye, YPG’nin sınır ötesi etkilerini sınırlamak ve ulusal güvenliğini sağlamak için çeşitli askeri ve diplomatik stratejiler geliştirmiştir. YPG’nin oluşturduğu tehditler, Türkiye’nin bölgesel güvenlik stratejilerini sürekli olarak gözden geçirmesine ve uluslararası ilişkilerde stratejik uyum sağlamasına neden olmuştur. Bu durum, Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası düzeyde güvenlik politikalarını şekillendiren önemli bir faktör olarak               kalmaktadır.

Türkiye’nin Tehditlerle Başa Çıkma Yöntemleri

Türkiye, iç ve dış güvenlik tehditleriyle başa çıkmak için çeşitli stratejiler ve yöntemler geliştirmiştir. Özellikle PKK ve YPG gibi terör örgütlerinin oluşturduğu tehditlerle başa çıkmak amacıyla Türkiye, askeri, diplomatik ve iç güvenlik stratejilerini bir arada kullanmaktadır. Terörle mücadelede Türkiye’nin ilk ve en önemli adımlarından biri, güvenlik güçlerinin etkinliğini artırmak olmuştur. Güvenlik güçlerinin modernizasyonu, teröristlerin hareketlerini takip edebilmek için gelişmiş teknoloji ve istihbarat araçlarının kullanımıyla desteklenmiştir. Özellikle sınır bölgelerinde ve terör örgütlerinin etkin olduğu alanlarda gerçekleştirilen operasyonlar, teröristlerin etkisiz hale getirilmesi ve destek ağlarının çökertilmesi hedeflenmiştir. Bu operasyonlar, hem PKK hem de YPG’nin askeri altyapısını hedef alarak, güvenlik risklerini azaltmaya yönelik stratejilerin bir parçası olmuştur (Erdem, A. 2021).

Türkiye, tehditlerle başa çıkma sürecinde, sınır ötesi askeri harekâtlar ve operasyonlar düzenlemeyi de önemli bir strateji olarak benimsemiştir. Bu strateji, PKK’nın ve YPG’nin sınır bölgelerinde oluşturduğu tehdidi doğrudan hedef almayı amaçlamaktadır. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı gibi operasyonlar, bu stratejinin örnekleridir. Türkiye’nin bu operasyonlar aracılığıyla Suriye’nin kuzeyindeki terörist varlığını sınırlamayı, sınır güvenliğini artırmayı ve bölgesel güvenlik dengesini kendi lehine çevirmeyi amaçlamıştır. Bu tür askeri harekâtlar, sadece teröristlerin etkinliğini azaltmakla kalmaz, aynı zamanda bölgesel güç dengesini değiştirme ve ulusal güvenliği sağlama hedefini de taşır (Aydın, N. 2019).

Türkiye’nin tehditlerle başa çıkma yöntemlerinden biri de diplomatik çabalardır. Türkiye, uluslararası platformlarda ve diplomatik ilişkilerde terör örgütlerinin destekçilerini hedef alarak, uluslararası kamuoyunu bilgilendirme ve bu destekçilerin politikalarını etkileme yoluna gitmiştir. PKK ve YPG’nin uluslararası destek bulmasını engellemek için Türkiye, bu örgütlerin uluslararası arenada ne denli tehlikeli olduklarını vurgulayan kampanyalar yürütmüş ve çeşitli ülkelerdeki destekçilerine karşı diplomatik baskılar oluşturmuştur. Ayrıca, Türkiye’nin ABD ve Avrupa ülkeleriyle olan ilişkilerinde bu örgütlerle ilgili anlaşmazlıklar ve gerilimler, diplomatik stratejilerin bir parçası olarak değerlendirilmiştir (Yalçın, K. 2020).

İç güvenlik stratejileri açısından Türkiye, terörle mücadele çabalarını sivil toplumu da kapsayacak şekilde genişletmiştir. Kamu güvenliğini sağlamak amacıyla güvenlik önlemlerinin yanı sıra, terörle mücadele konusunda halkın bilgilendirilmesi ve toplum destekli güvenlik uygulamalarına önem verilmiştir. Yerel yönetimlerle işbirliği yapılarak, terörist faaliyetlerin yerel düzeyde tespit edilmesi ve engellenmesi sağlanmıştır. Ayrıca, terörle mücadelede kullanılan teknoloji ve istihbarat sistemleri, güvenlik birimlerinin daha etkili çalışmasını ve sivil toplumun güvenliğini sağlamayı hedeflemiştir (Öztürk, M. 2018).

Son olarak, Türkiye’nin tehditlerle başa çıkma yöntemleri arasında ekonomik ve sosyal politika reformları da yer almaktadır. Terörün yarattığı ekonomik etkileri azaltmak ve bölgesel kalkınmayı teşvik etmek amacıyla çeşitli projeler ve yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Bu projeler, terörün sosyal ve ekonomik etkilerini azaltmayı, bölgedeki istikrarı artırmayı ve toplumsal yapıyı güçlendirmeyi hedeflemiştir. Ayrıca, bu reformlar, terör örgütlerinin bölgesel etkisini azaltmak ve halkın güvenliğini sağlamak amacıyla stratejik bir yaklaşımla entegre edilmiştir. Türkiye, bu yöntemlerle hem terörle mücadelede etkinliğini artırmayı hem de sosyal ve ekonomik yapısını güçlendirmeyi hedeflemiştir (Erdem, A. 2021).

Sonuç

PKK (Kürdistan İşçi Partisi) ve YPG (Halk Savunma Birlikleri), bölgesel güvenlik dinamiklerini önemli ölçüde etkileyen iki önemli aktördür. PKK’nın uzun süredir devam eden terör eylemleri ve YPG’nin Suriye iç savaşında kazandığı güç, sadece Türkiye’nin iç güvenliğini değil, aynı zamanda Orta Doğu’nun genel güvenlik ortamını da derinden etkilemiştir. Bu grupların varlığı, bölgesel güvenlik stratejilerini ve uluslararası ilişkileri yeniden şekillendirmiştir. Türkiye’nin, bu grupların oluşturduğu tehditlerle başa çıkma yöntemleri, bölgesel güvenlik dengeleri üzerinde kapsamlı etkiler yaratmıştır.

PKK’nın Türkiye içindeki terör eylemleri, ülkenin güvenlik politikalarını sürekli olarak güncellemesine ve askeri stratejilerini güçlendirmesine neden olmuştur. PKK’nın yarattığı tehditler, Türkiye’nin güneydoğusundaki bölgelere özel askeri operasyonlar düzenlemesini, güvenlik önlemlerini artırmasını ve bölgedeki ekonomik kalkınma projelerini etkilemesini zorunlu kılmıştır. Bu durum, Türkiye’nin güvenlik stratejilerinde ve iç politikalarında köklü değişikliklere yol açmıştır. Ayrıca, PKK’nın uluslararası destekçilerine karşı yürütülen diplomatik çabalar, Türkiye’nin dış politikalarını ve uluslararası ilişkilerini de etkilemiştir.

YPG’nin Suriye’deki varlığı ise Türkiye’nin sınır ötesi askeri stratejilerini ve diplomatik ilişkilerini doğrudan etkilemiştir. YPG’nin, Suriye’nin kuzeyindeki genişlemeleri ve özellikle ABD tarafından desteklenmesi, Türkiye’nin askeri operasyonlarına ve dış politika stratejilerine yön vermiştir. Türkiye’nin, YPG’nin Suriye’deki etkisini sınırlamak için düzenlediği sınır ötesi harekâtlar, bu stratejinin bir parçası olarak görülmüştür. Bu operasyonlar, hem YPG’nin askeri altyapısını hedef almayı hem de bölgesel güvenlik dengesini değiştirmeyi amaçlamıştır.

PKK ve YPG’nin yarattığı tehditler, Türkiye’nin bölgesel güvenlik stratejilerini önemli ölçüde şekillendirmiştir. PKK’nın terör eylemleri, Türkiye’nin sınır bölgelerinde askeri ve güvenlik önlemlerini artırmasını zorunlu kılarken, YPG’nin Suriye’deki varlığı, Türkiye’nin askeri harekâtlar ve diplomatik stratejiler geliştirmesine neden olmuştur. Bu tehditlerin her iki boyutu da, Türkiye’nin bölgesel güvenlik anlayışını ve stratejik hedeflerini etkilemiştir.

Türkiye’nin bu tehditlerle başa çıkma yöntemleri, askeri operasyonlardan diplomatik stratejilere kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. PKK’nın terör eylemlerine karşı yürütülen iç güvenlik operasyonları, YPG’ye karşı düzenlenen sınır ötesi harekâtlar ve uluslararası diplomatik çabalar, Türkiye’nin bu tehditlerle mücadele stratejilerinin temel bileşenleridir. Bu stratejiler hem güvenlik önlemlerinin güçlendirilmesini hem de bölgesel güvenlik dengelerinin değiştirilmesini amaçlamaktadır.

Türkiye’nin bu yöntemler aracılığıyla elde ettiği sonuçlar, sadece kendi güvenliğini sağlamaya yönelik değil, aynı zamanda bölgesel istikrarı artırmaya yönelik adımlar olarak değerlendirilmektedir. Ancak, PKK ve YPG’nin yarattığı tehditlerin karmaşıklığı ve bölgesel etkileri, Türkiye’nin stratejilerinin sürekli olarak güncellenmesini ve adaptasyonunu gerektirmiştir. Bu durum, Türkiye’nin güvenlik politikalarının ve stratejik hedeflerinin dinamik ve esnek olması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Uluslararası düzeyde, Türkiye’nin PKK ve YPG’ye karşı yürüttüğü stratejiler, uluslararası ilişkilerde çeşitli zorluklar ve gerilimler yaratmıştır. Özellikle ABD’nin YPG’yi desteklemesi, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde gerilime neden olmuş ve bu gerilimler, Türkiye’nin uluslararası diplomasi stratejilerini etkilemiştir. Türkiye’nin, uluslararası kamuoyunu bilgilendirme ve diplomatik baskılar oluşturma çabaları, uluslararası alanda daha geniş bir etki yaratmayı hedeflemiştir.

Sonuç olarak, PKK ve YPG’nin bölgesel güvenlik üzerindeki etkileri, Türkiye’nin hem iç hem de dış güvenlik politikalarını kapsamlı bir şekilde etkilemiştir. Türkiye’nin bu tehditlerle başa çıkma yöntemleri, askeri operasyonlar, diplomatik stratejiler ve iç güvenlik önlemleri arasındaki etkileşimlerle şekillenmiştir. Bu durum, Türkiye’nin güvenlik stratejilerinin karmaşıklığını ve bölgesel güvenlik dinamiklerini yansıtmakta, aynı zamanda gelecekteki güvenlik stratejilerinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Geçmişte yaşanan olaylar ve uygulanan stratejiler, gelecekteki güvenlik yaklaşımlarının belirlenmesinde yol gösterici olacaktır. Türkiye’nin PKK ve YPG gibi grupların oluşturduğu tehditlerle başa çıkma yöntemlerinin etkili olması, sadece ülkenin güvenliğini değil, aynı zamanda bölgesel istikrarı da sağlamaya yönelik önemli bir adımdır. Bu bağlamda, Türkiye’nin bölgesel güvenlik stratejilerinin sürekli olarak gözden geçirilmesi ve adapte edilmesi, gelecekteki güvenlik tehditlerine karşı daha etkili bir yanıt verme kapasitesini artıracaktır.

Uluslararası Diplomatik İlişkiler Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği

Hakkımızda

Uluslararası Diplomatik İlişkiler Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği, diplomasi ve uluslararası ilişkiler alanında derinlemesine bilgi edinmek, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında araştırmalar yapmak, bilgiyi işlevsel hale getirerek akademik yayınlar yapmak, seminer, konferans ve eğitim faaliyetleri düzenlemek amacıyla kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur.

This Pop-up Is Included in the Theme
Best Choice for Creatives
Purchase Now