Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Tarihçi Doç. Dr. Mehmet Balyemez, Kıbrıs Türklerinin Varoluş Mücadelesini ve Doğu Akdeniz’de Yaşanan Son Gelişmeleri Değerlendirdi

Merhaba, Uluslararası Diplomatik İlişkiler Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği olarak Başkent Üniversitesi, Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi Müdürü Doç. Dr. Mehmet Balyemez ile Kıbrıs Türklerinin uzun yıllardır süregelen mücadelelerini ve Doğu Akdeniz’de Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından yapılan politikalar üzerine bir röportaj gerçekleştireceğiz. Sözü kendisine bırakıyorum.

Soru 1: ABD, Eylül 2020’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ye yönelik silah ambargosunun kaldırılması yönünde aldığı kararın kapsamını genişleterek, ‘‘Uluslararası silah ticareti düzenlemeleri, 1 Ekim 2022’den itibaren yeni politikayı yansıtacak şekilde değiştirilecektir.’’ kararını aldı. ABD, bu kararla, Kasım 1987’den bu yana Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uyguladığı ambargoyu tamamen sona erdirmiş oldu. ABD, bunun sonucunda 1987’den bu yana Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uyguladığı ‘‘savunma ticareti’’ kısıtlamalarını 2023 mali yılında kaldırdı. ABD ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında imzalanan savunma iş birliği anlaşmasının, ABD’nin Rum kesimindeki askeri varlığı artıyor. Buna mukabil ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile ilişkilerini arttırmasındaki amaç nedir?

ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi kesimindeki varlığı değil de etkisi artıyor desek daha doğru bir ifade kullanmış oluruz. ABD’nin Rum kesimindeki varlığı, özellikle İngilizlerin 1878’den itibaren adada var olmasından ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra hızlı bir şekilde artmıştır. İngiltere’nin Kıbrıs’ta Dikelya’daki istihbarat amaçlı kullandığı dinleme tesisleri ve Limasol’daki hareket amaçlı iki egemen üs bölgesi vardır. 1953 yılından itibaren ABD, Kıbrıs’ın birçok yerinde, Girne ve Lefkoşa’da dahil, askeri istihbarat tesisleri mevcut ve bu üsleri kullanıyordu. Son yıllarda artan ABD silahlı kuvvetlerinin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ndeki politikasını değerlendirmek gerekirse, öncelikle “Rum Milli Muhafız Ordusu” 1964 gayri kanuni Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına aykırı olarak Makarios tarafından kurulduktan sonra teçhizatlanma sürecinde Ruslardan çok büyük destek aldı, bundan on yıl öncesine kadar Rum Milli Muhafız Ordusu’nun silahları Rus menşeili idi. Rusların Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde ciddi yatırımları var. 2008 yılında Yunanistan’daki kriz Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne de yansıdı, çok sayıda Rus vatandaşı Rum Yönetimi’nden vatandaşlık alarak, iş ortaklıkları yaptılar. Son yıllarda Ruslar ve Rumlar arasındaki evliliklerden doğan çocuklar da demografik yapıda ciddi bir popülasyona erişti. Dolayısıyla Rusya’nın, Rum kesimindeki komünist “Akel Partisi” ile Sovyetlerden beri yakın ilişki içinde olması, ABD’nin Orta Doğu’daki son dönemde ortaya koyduğu politikaları açısından sakıncalı bulunmaktadır. ABD’nin, Rus etkisinin Kıbrıs’tan uzaklaştırılması ile ilgili düşünceleri var. “Altın vatandaşlık” denilen bir vatandaşlık kavramı vardı. Rus iş adamları, Rus kesiminde belli bir miktarda yatırım yapmaları karşılığında vatandaşlık verildi. Bu da AB’ye girişte onlara büyük kolaylık sağlıyordu. Bu uygulamalar kaldırıldı. Kara para aklama konusunda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ciddi bir limandı. Onlara yönelik bazı uluslararası cezai ve sınırlandırıcı işlemler yapıldı. Sorunuza gelecek olursak, tüm bu gelişmeler, Rum Milli Muhafız Ordusu’ndaki silahların menşeini ABD silahları ile değiştirme sürecidir. Dolayısıyla bu sürecin son dönemdeki yansımasını bu şekilde değerlendiriyorum. Tabi bu arada İsrail’in 7 Ekim 2023 tarihinde Gazze’ye başlattığı, ardından İran ve Suriye’ye yaydığı bir politika var. Bu politikanın altında Kıbrıs önemli bir yerde durmaktadır. Gerek Orta Doğu coğrafyasına yakın olması gerekse Kıbrıs’taki dinleme tesislerinin küresel etkilerinden dolayı ABD, Kıbrıs’ta kendisinin mutlak hakim olduğu bir dönemi başlatmak istiyor. Bundan dolayı da ABD, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yakın ilişkiler kurarak, Rum Milli Muhafız Ordusu’nun silahlarının yeniden belirlenmesinde de askeri iş birliği çabalarını artırmaya çalıştıklarını değerlendirmek gerekiyor.

Soru 2: Avrupa Birliği Gazze’ye insani yardım için Kıbrıs üzerinden deniz koridoru oluşturmaya çalışıyor. İngiltere ve ABD, Kıbrıs Rum kesimindeki üslerini kullanarak İsrail’e silah ve istihbarat desteği sağlıyor. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde yer alan Dikelya’daki askeri dinleme tesisleri stratejik dinleme tesisleridir ve küresel anlamda istihbarat üreten bir askeri bölgedir. Bu konu bugün olan bir şey değil, Körfez Savaşları dahil olmak üzere tarihsel geçmişi bayağı eskilere uzanan bir süreçtir.  Kıbrıs adasında bulunan bu tesislerde, ABD, İngiltere ve Avrupa son dönemde, (özellikle Rum kesiminin AB’ye üye olmasından sonra) bunlardan istifade ediyorlar. Tabi Kıbrıs aslında biz tarihçilerin yorumladığı gibi yüzmeyen bir uçak gemisidir. Çok sorunlu bölgelerin merkezindedir. Bugün dünya üzerinde küresel anlamda en sorunlu bölgeler nerelerdir dediğimiz vakit, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgeleri akla gelmektedir. Konuştuğumuz yerin merkezinde de Kıbrıs vardır. Hem Orta Doğu’nun batısını hem Afrika’nın kuzeyini kontrol etmesi hem de Rusya’nın bu bölgede etkinliği azaltması, İran’ın etkinliğini azaltmak için politikalar geliştiriliyor. Siz de biliyorsunuz, Rusya ve İran özellikle Suriye’de etkin bir politika geliştirmeye çalışıyor, bu anlamda Kıbrıs dünyanın merkezi olmaya başladı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB’ye üye olması, uzun yıllardır İngiltere ve ABD’nin dirsek temasında olması bu bölgedeki bazı faaliyetlerinin yoğunlaşmasına sebebiyet veriyor. Bunun adına zaman zaman insani yardım koridoru diyebilirsiniz, zaman zaman enerji kaynaklarının güvenliğinin sağlanması diyebilirsiniz, zaman zaman da Orta Doğu, Kafkaslara ulaşmak ve Süveyş Kanalı’nın güvenliğini sağlayacak olan askeri operasyonların buradan yönetilmesi gibi olabilir. Şuna özellikle dikkat etmemiz gerekiyor, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın özellikle Filistin merkezli Arap coğrafyasındaki varlığına yönelik tehdidin kaynağı Kahire’de yer alan İngiliz istihbarat bürosuydu. Orası Orta Doğu karargahıydı. Bugün de o karargâhın yavaş yavaş Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne geldiğini görüyoruz. Bugün ABD ve AB’nin Doğu Akdeniz, Orta Doğu, Afrika’nın kuzeyi ve Balkanlardaki bütün politikalarının karargâhı, yani askeri tabirle “taktik komuta yeri” dediğimiz yer, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi diyebiliriz.

Soru 3: ABD ve AB’nin Kıbrıs adasındaki politikalarını Kıbrıs Türklerinin varoluş mücadelesine ve Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki garantörlüğüne bir tehdit olarak görebilir miyiz?

Aslında Batı çok uzun yılladır Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığını istemiyor. Bu istememe 19. yüzyıldan itibaren başlamıştır. Dolayısıyla, evet ‘Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ndeki politikalar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına bir tehdit midir?’ dersek bununla ilgili bir süreç belki daha sonra başlatılabilir ama bu aynı zamanda Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için bir fırsat da olabilir. Makarios bunu zamanında yaptı, Mustafa Kemal Atatürk ise bunu milli mücadele döneminde yaptı. Batı’nın dayatmacı politikalarına karşı zamanında Sovyetler Birliği veya bugün Rusya Federasyonu ve Türk Devletleri Teşkilatı bunu fırsat olarak kullanıp bu yaklaşmayı fırsata çevirebilir. Hatta bu süreç Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınma aşamasına da gidebilir. Bence bu dönem ABD ve AB, Türkiye’nin Rusya’ya ve Türk Devletleri Teşkilatı’na yakınlığını da muhtemelen göz önüne almıştır ve bunu yok sayamaz. Dolayısıyla Türkiye bu süreci çok dinamik ve proaktif değerlendirebilir ise hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması hem de Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki menfaatlerinin korunması anlamında politikalar üretebilir. Tabi bunlar Dışişleri Bakanlığı ve hükümetler nezdinde konuşulması gereken detaylardır. Bunların konuşulduğunu ve bunlara yönelik planlar olduğunu tahmin ediyorum.  Öncelikle son üç yıldır Türk Devletleri Teşkilatı’na yakınlığımız, Türkiye’nin Kıbrıs politikasını en yüksek perdeden her mecrada dillendirmesini ve Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin arkasında durmasını bu farkında oluşun bir emaresi olarak değerlendiriyorum.

Soru 4: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar ‘‘Adana’dan kalkan F-16’lar 5 dakikada Kıbrıs’a gelir’’ ifadelerini kullandı. Bununla Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ta üs kurması gerektiğini vurguladı. Siz Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ta üs kurmasını öngörüyor musunuz?

Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ta şu an kara üssünü kurmuş durumdadır. 1974 tarihinden beri orada olan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, bir kolordu seviyesinde adada caydırıcı bir etkisi vardır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kara unsuru varlığı hem Kıbrıs Türklerinin hem de Türkiye’nin elini güçlendirmektedir. Tabi buna ilave olarak, ben de Sayın Tatar’ın politikasını ve Türkiye’nin desteklediği politikasını çok doğru buluyorum. İki yıl önce Beşparmak dağlarının güneyinde, Geçitkale’de, İHA ve SİHA’ların konuşlandırılacağı bir hava üssü kuruldu ve kolorduya bağlı. Yine yakın bir gelecekte de Girne veya onun doğusunda bir yerde deniz üssünün kurulması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye adadaki varlığını realpolitiğe dönüştürerek sert bir güç olarak varlığını orada sürdürmelidir. Bunun yanında, Türkiye yumuşak gücünü de kullanmalı ve kamu diplomasisi ile Kuzey Kıbrıs kamuoyunun bu politikalar doğrultusunda bilgilendirilmesi çok önemlidir. Kuzey Kıbrıs’ta TİKA, Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı’nın unsurları bulunmakta ve faaliyetlerine devam etmektedir. Bunun yanında, Batı’nın etkisinde kalan Kıbrıs Türk kamuoyunun azımsanmayacak bir kısmında Türkiye’nin askeri varlığına ve Türkiye’nin Kıbrıs Sorunu’ nu Kıbrıs Türklerinin aleyhine uzattığına veya çözümsüzlüğe ittiğine dair bir algı vardır. Bu algının değiştirilmesi ve buna yönelik politikalarında da zaman geçmeden belirlenip, uygulanılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Soru 5: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türk Devletleri Teşkilatı’nda gözlemci üye statüsünde yer alıyor, bu da Kıbrıs Türkeri’nin uluslararası arenada sesini duyurması için önemli bir gelişme olduğunu olarak dile getiriliyor. Buradan yola çıkarak Kuzey Kıbrıs’ın Türk Devletleri Teşkilatı’ndaki varlığını ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?

En başta şunu belirtmek isterim ki, Kıbrıs’ta yer alan sorun Türk dünyasının sorunudur. Çünkü Kıbrıs’ta bir Türklük sorunu vardır. Dolayısıyla, Türk sorununun olduğu yerde Türk Devletleri Teşkilatı’nın Kıbrıs Türklerinin mücadelesinde arkasında durması gerektiğini düşünüyorum. Türk kimliği üzerinden oluşan böylesi bir teşkilat, Akdeniz’in doğusunda köşeye sıkıştırılmış ve Türklük mücadelesi veren kardeşlerinin çığlıklarına sesiz kalmayacaktır. Kuzey Kıbrıs’a karşı, Türk Devletleri Teşkilatı’nda yer alan bazı ülkelerin temkinli yaklaşışını etkileyen faktörler de var. 1983 yılından itibaren Kuzey Kıbrıs’ı bazı Türk devletleri desteklememiştir. Belki Sovyetlerin etkisinden ya da dönemin şartlarından dolayı bu iradeyi ortaya koymakta zorlanmış olabilirler. Bugün içinde bulunduğumuz güçlü dönemde, Türk Devletleri Teşkilatı’na üye olan tüm ülkelerin Kıbrıs Türklerinin mücadelesini destelemesi gerektiği düşünüyorum. İnanıyorum ki yakın bir gelecekte, Doğu Akdeniz’in merkezinde verilen bu Türlük mücadelesine sahip çıkıp Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türk Devletleri Teşkilatı’na tam üye olmasını sağlayacaklardır. Türkiye’nin, dünyanın yeniden şekillendirildiği bu dönemde Kıbrıs Türklerinin hemen yanı başında tam destek vermesi ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da etkili politikaları, bu süreçlerin çok uzun olmadan gerçekleşeceği beklentilerini doğurmaktadır. Geçtiğimiz Haziran ayında Macaristan’da yapılan etkinlikte, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bayrağı bir binicinin sırtında taşındı. Dolayısıyla bu gelişmeler bizlerde bir umut yaratmıştır. Ben Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bu kaotik dönemki yakın iş birliğinin, süreçten karlı olarak çıkacağını düşünüyorum.

 

 

 

Uluslararası Diplomatik İlişkiler Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği

Hakkımızda

Uluslararası Diplomatik İlişkiler Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği, diplomasi ve uluslararası ilişkiler alanında derinlemesine bilgi edinmek, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında araştırmalar yapmak, bilgiyi işlevsel hale getirerek akademik yayınlar yapmak, seminer, konferans ve eğitim faaliyetleri düzenlemek amacıyla kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur.

This Pop-up Is Included in the Theme
Best Choice for Creatives
Purchase Now