Merhaba, Uluslararası Diplomatik İlişkiler ve Akademik Araştırmalar Derneği olarak Moskova Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Uzmanı/Tarihçi Doç. Dr. Mehmet Perinçek ile Türkiye’nin BRICS’e tam üyelik başvurusu üzerine bir röportaj gerçekleştireceğiz. Sözü kendisine bırakıyorum.
Soru 1: Türkiye’nin BRICS’e katılım için tam üyelik başvurusu ne anlama geliyor? Siz Türkiye’nin BRICS’e katılımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk olarak Türkiye’nin BRICS’e katılımını birkaç açıdan değerlendirebiliriz. Bunlardan ilki dünya dengeleri açısından değerlendirmek gerekir. Dünya günümüzde çok kutuplu hal alırken, Şanghay İş Birliği Örgütü (ŞİÖ), BRICS ve Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) gibi çok kutuplu örgütlenmelerde ortaya çıkıyor. Çok kutuplu dünyayı istemeyen, tek kutuplu dünya düzenini savunan güçlere baktığımızda bu tarz örgütlenmelere karşı olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin BRICS’e üye olması aslında dünya dengelerini de değiştirecek bir adım olacaktır. Çünkü Türkiye sıradan bir ülke değildir. Güçlü ordusu, ekonomisi ve devlet geleneği ile bir taraftan bölge üzerindeki etkisiyle, bir taraftan Orta Doğu’daki İslam dünyasında ve bir taraftan da Türk dünyası üzerindeki etkisiyle BRICS’e katılması dünyadaki dengelerini de ciddi şekilde değiştirebilir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) eski Başkanı Bill Clinton Türkiye’ye geldiği zaman Türkiye için ‘‘anahtar ülke’’ tabirini kullanmıştı. Tabi Clinton’ın ‘‘anahtar ülke’’ tanımı ile Türkiye için Avrasya’nın kilidini açacak ülke demek istemişti. ABD’nin Avrasya strateji içinde Türkiye önemli bir ülke konumundadır. Bu bakımdan Türkiye’nin BRICS’e katılması ABD’nin Avrasya’ya açılmasını önleyecek hamle olacaktır.
Soru 2: Türkiye’nin BRICS’e katılımının ne gibi etkileri olur?
Türkiye’nin, Atlantik kampı ile ciddi bir cepheleşme içinde olduğunu görüyoruz. ABD, PKK-PYD gibi terör örgütlerine yaptığı yardım ve verdiği eğitimler ile Türkiye’yi Suriye üzerinden kuşatmaya çalışıyor. Doğu Akdeniz’deki gelişmelere baktığımız da ise Yunanistan, Fransa, ABD, İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin Türkiye’ye karşı bir blok kurmuş olduğunu görüyoruz. Bu blok, Türkiye’yi kendi kıyılarına sıkıştırarak, Doğu Akdeniz’deki haklarını hapsetmeye çalışıyorlar. Bu bağlamda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin de egemenliğini kaldırmak istiyorlar. Bu kuşatmayı Ege’de ve Trakya’da da görmekteyiz. ABD bu bölgelerde askeri üsler kurmuştur. ABD’nin bu kuşatma stratejisini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da dile getirmişti. Yine Karadeniz’e baktığımızda NATO’nun ‘‘Montrö Boğazlar Sözleşmesi’’ni bozarak Karadeniz’i bir savaş alanına çevirmek istediklerini Türk Deniz Kuvvetleri Komutanı Ercüment Tatlıoğlu da ifade etmişti. Güney Kafkasya’ya baktığımız da durum farklı değil. ABD ve Fransa başta olmak üzere Atlantik Cephesi’nin, Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı destekleyerek hızlıca silahlandırmaya çalıştığını görüyoruz. Dolayısıyla tüm bu gelişmeler karşısında Türkiye karşı karşıya kaldığı tehditleri bertaraf etmek için öncelikle kendi ordusuna, kendi milletine ve kendi gücüne güvenecektir.
Bunun yanında tehditlerin büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda uluslararası ittifaklar manzumesine de ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Böylece Türkiye bu tehditleri dengeleyebilecektir. Bu çerçeveden baktığımızda BRICS Batı’yı dengelemek açısından önemli bir platformdur. BRICS içerisinde yer alan ülkelere baktığımızda Rusya, Çin, Mısır, İran ve yakın zamanda platformda Azerbaycan’da yer alacaktır. Türkiye bu ülkeler ile birçok bölgede birlikte çalışıyor. Türkiye’nin bu ülkeler ile ortak çalışması ve hareket etmesi kendi milli güvenliğini tesis etmesi açısından da destek olacak ve uluslararası bir güç yaratmasını sağlayacaktır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB)’ye giriş sürecine baktığımız da bir çıkmaz içerisinde olduğunu görüyoruz. AB’nin Türkiye’yi üye olarak almayacağı artık herkes tarafından bilinmektedir. Türkiye, Avrupa kapısına bağlı tutularak ne içeri alınmakta ne de uzaklaştırılarak Avrasya coğrafyası birleşmesi istenmektedir. AB’ye giriş için ‘‘federasyon, özerklik’’ gibi çeşitli şartlar dayatılarak Türkiye Cumhuriyeti zaafa uğratılmak istenmektedir. Bu bakımdan AB, Türkiye için bir çıkış kapısı değildir. BRICS bu açıdan Türkiye’nin önünde düzgün bir seçenek olarak durmaktadır.
Batı ekonomisine baktığımızda ise büyük bir ekonomik kriz ile karşı karşıya kaldıklarını görmekteyiz. ABD büyük bir borç içeresinde, bunun yanında Almanya, Fransa ve İngiltere’nin içinde bulunduğu üretim krizi ve ekonomilerindeki küçülme Batı basınında da yer alıyor. Tabi bu kriz sadece Covid-19 pandemisinden veya Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan kaynaklanan yapısal bir kriz değil, sistemsel bir krizdir. Batı iktisatçıları da dünya ekonomisinin Atlantik’ten Asya Pasifik eksenine kaydığını ifade ediyor. Diğer taraftan BRICS ülkelerine baktığımızda dünya ekonomisinden sıyrılarak, büyüyen bir ekonomiye sahip olduğunu görmekteyiz. Çin, Hindistan, Rusya ve Körfez ülkeleri hem yer altı kaynakları hem enerji kaynakları ile ekonomik güçlerini ve potansiyellerini her geçen büyütüyorlar. Böyle bir tabloda Türkiye’nin yaşadığını ekonomik krizleri aşması, milli ekonomisinin canlanması hem ülke içeresinde hem de bölgesinde bir refahın oluşması ve milli çıkarları açısından BRICS’i önemli bir cazibe merkezi haline getiriyor.
Soru 3: Türkiye’nin BRICS’e girmesi Batı’dan kopması anlamına mı gelmektedir?
Türkiye güçlü ilişkilere sahip olduğu takdirde Batı ile ilişkilerini çok daha dengeli kurabilme fırsatına da sahip olabilecektir. Bu bakımdan Türkiye’nin gücünü ekonomiden, siyasiye, askeriyeden, toplumsal ilişkilere kadar her açıdan sağlamlaştırması sonucunda Batı da Ankara ile olan ilişkilerini daha normal düzeyde kurma yolunda adımlar atacaktır. Bunun bir örneğini Kurtuluş Savaşı yıllarında görmekteyiz. Türkiye o dönem başarılar elde edip işgali kabul etmeyerek dik duruş sergilemiş ve bunun sonucunda Fransa, Türkiye ile ‘‘Ankara Anlaşması’’nı imzalamak zorunda kalmıştır. Hatta o dönem Fransızlar, İngilizler ile müttefik olmalarına rağmen, bir taraftan da rekabet ettiklerinden dolayı madem biz Türkiye’yi paylaşamadık, İngilizlerin paylaşmasını da engelleriz demişlerdir. Dolayısıyla emperyalist devletler arasındaki çelişkiler de dik durunca o güçleri tarafsızlaştırma gibi bir imkana sahip olabilmektedir. BRICS ve Şanghay İş Birliği (ŞİÖ) örgütlerini bu anlamda değerlendirebiliriz. Türkiye bu örgütlere girdiği zaman ekonomisinden ordusuna kadar güçlü bir tavır sergileyerek hem de uluslararası müttefiklere sahip olduğunda Batı bloğu Ankara ile kurduğu ilişki tarzını değiştirecektir. Özetle Türkiye’nin BRICS’e girmesi Batı ile ilişkilerin kopmasına değil daha düzeyli bir iletişim ağının başlamasına yol açacaktır.
Soru 4: Türkiye BRICS’e katıldığı takdirde Batı’nın tepki ne olur?
Batı’nın, Türkiye’nin BRICS’e katılımından hoşlanmayacağı açıktır. Türkiye BRICS’e katıldığı takdirde kendi güvenliğini ve milli ekonomisini güçlendirmesi yani güçlü bir konuma gelmesinden Batı tabi ki rahatsız olacaktır. Ama Türkiye’nin bu hamlesi karşısında bir süre sonra güçlü bir ekonomisi olduğu zaman Batı’da Ankara’nın egemenliği kabul etmek durumda kalacaktır. Türkiye BRICS’e girdiği takdirde dünyanın en büyük silah sanayisine sahip olan Çin, Hindistan ve Rusya gibi ülkeler ile bir arada olacaktır. Batı tarafından kuşatılma tehdidine karşı Türkiye’nin NATO’ya ait silahları kullanması imkansızdır. Türkiye, Batı’nın tepkisi ile karşılaştığı takdirde hızlı şekilde kendi bağımsız silah ve savunma sistemlerini geliştirmiş olur ve aynı zaman da Batı dışı alternatiflere yönelmiş olur. Yani Türkiye, Batı’dan, NATO’dan bağımsız silah ve savunma sanayisi oluşturma imkanına sahip olur. Bu da Türkiye’nin milli güvenliği açısından çok daha olumlu etkiler yaratacaktır.