Bu yazı yurdu yaşatmak için canlarını feda eden
şehitlerimize, ömürlerini feda eden gazilerimize,
ve tüm Türk milletine ithaf edilmiştir, çünki
“İnsan büyür beşikte mezarda yatmak için,
Kahramanlar can verir yurdu yaşatmak için..!”
Tarihe Yolculuk: Başlangıç
Rusya Çarlığının Kafkasya’daki valisi Kont İ.İ. Vorontsov-Daşkov tarafından “Ermeni-Tatar katliamı” olarak adlandırılan, 158 Azerbaycan Türkü ve 128 Ermeni yerleşim yerinin yok edildiği ve 10.000 kadar insanın öldürüldüğü bu savaşların ilki 1905-1906 yıllarında gerçekleşmiştir. 1918-1920 yıllarındaki ikinci savaşta Taşnak Ermenistan-Ararat Cumhuriyeti ve Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti orduları karşı karşıya gelmiş, çatışmalar ve sivil halka yönelik soykırım ancak 1920 yılının sonunda, Azerbaycan ve Ermenistan’ın 11. Kızıl Ordu güçleri tarafından Sovyetleştirilmesinden sonra durdurulabilmiştir. Bu savaşta 150.000 kadar barışçıl Azerbaycanlı öldürülmüş ya da ikamet yerlerinden sürülmüştür. Azerbaycan ve Ermenistan arasında tarihe “Karabağ” savaşı olarak geçen üçüncü savaş 1988-1994 yılları arasında yaşanmıştır, Ermeni kasabası Kafan’daki Azerbaycanlı katliamlarıyla başladı ve Dağlık Karabağ ve çevresindeki silahlı çatışmayı sona erdirmek için Bişkek Protokolü’nün imzalanmasıyla sona erdi. 10.000 kadar sivilin ölümüne, eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi topraklarının ve Azerbaycan’ın yedi komşu idari bölgesinin Ermenistan tarafından işgal edilmesine ve 1,2 milyon etnik Azerbaycanlının (500.000’i Ermenistan’dan ve 700.000’i işgal altındaki bölgelerden) evlerinden sürülmesine neden oldu.
Tarih boyunca Kafkasya büyük devletlerin hedef halinde olmuş, bu sebepten dolayı türlü facialar ve belalar ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. Rusya, Anadolu ve Türkistan arasındaki köprü ve esas bağlantı rolünü oynayan Azerbaycan’ı hedef noktası yaparak bu topraklarda kanunsuzca Ermenistan devletini kurdurmuş, daha sonra ise Ermenistan SSCB’si elde ettiği topraklarla yetinmemiş genişleme politikası izlemiştir. Sovyetler Birliği’nin ciddi desteğini de arkasına alan Ermenistan, Azerbaycan Türklerini İrevan, Göyçe ve Zengezur gibi ata topraklarından etmiş, daha sonrasında ise Karabağ’ı tamamen işgal etmiştir. Her ne kadar Karabağ Savaşının başlangıcı olarak 1991 yılı ele alınsa da bu mesele çok daha eskiye dayanmaktadır.
1918 – 1920 Dönemi: Bolşeviklerin Müslüman Nüfusunu Dışlama Politikası
Ermenilerin 1918-1920 yıllarında Ermenistan’ın Türk (Azerbaycan Türkleri) nüfusunun soykırımının ve sınır dışı edilmesinin temel nedeni, ermenilerin efsanevi bir «Büyük Ermenistan» yaratma planlarıydı. Bölgesel kazanımlar ve etnik toprakların yapay olarak genişletilmesi için öncelikli arzu, kültürel üstünlük fikri ve yaşam alanı üzerindeki özel haklar ermeni ortamında bütünsel bir karaktere bürünmüştür. Ermeni aşırı milliyetçiler, «Büyük Ermenistan» ın nüfusun çoğunluğunun iradesine dayanamayacağına, ancak kendisine silah zoruyla dayatılabileceğine, sözde gelecekteki devletin topraklarını Müslümanlardan temizleyerek «yabancıların» moloz yığınlarına ve masum cesetlerine kan ve demir yerleştirilebileceğine inanıyorlardı.
Başlangıçta Osmanlı topraklarında ve 1918-1920 döneminde Güney Kafkasya’da «Büyük Ermenistan» için bir yaşam alanı yaratmaya yönelik bu sinsi planın uygulanması şiddetli bir çatışmanın kaçınılmazlığı ve Müslüman nüfusun soykırımı ile ilişkiliydi.
Daha sonra Mayıs 1918’de Güney Kafkasya’da ilk kez kurulan ermeni devletinin bir parçası olacak olan İrevan Valiliği ilçelerindeki trajik olaylar, 1918 baharında Bakü Sovyeti’nin Bolşevik-Taşnak oluşumlarının Müslüman nüfusuna karşı gerçekleştirdiği soykırım ve Bakü ve Kuzey Azerbaycan’ın doğusundaki olaylarla neredeyse aynı anda başladı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Doğu Anadolu’daki Türk-Müslüman nüfusun imhası konusunda zengin bir deneyime sahip olan ve Kafkas cephesini terk eden Rus ordusuyla birlikte geri çekilen tepeden tırnağa silahlı ermeni müfrezeleri, 1918 başlarında Erivan vilayeti topraklarını Müslüman nüfustan temizlemek için bir dizi silahlı eyleme girişti. Müslüman nüfusa karşı uygulanan şiddetin boyutları hakkında tam bir fikir sahibi olmak için “Mart 1918’e kadar İrevan vilayetinde yıkılan ve sakinleri tarafından terk edilen Müslüman köylerinin listesi ”ni incelemek yeterlidir.
Büyük Sürgün: 1947 – 1953 Azerbaycan Türklerine Yönelik Deportasyon Planı
1945 yılında Sovyet Rusyası Türkiye’ye karşı Ardahan ve Kars üzerinde toprak hakkı iddiasında bulundu. İki ülke arasındaki bu yüzleşme Stalin’in ölümüne kadar devam etmiştir. 1953 yılına kadar bu iddiaları doğrulamak için hazırlıklar devam etmiş ve önemli bir adım olarak, Stalin’in ermenileri Sovyet Ermenistan’ına taşınmaya davet etme kararı aldı. Sovyetlerin, Türkiye’yi SSCB’nin etki alanına dahil etme planlarında, Sovyet Ermenistanı, Türkiye’nin doğu sınırında askeri-coğrafi olarak en avantajlı konumu işgal ediyordu. Sovyetlere göre Sovyet hükümetine karşı potansiyel olarak sadakatsiz olma ihtimali olan Azerbaycan Türkleri, Türkiye ile beklenen bir çatışma durumunda “beşinci kol” haline gelebilirlerdi. Tarihçi Vladislav Zubok, Stalin’in, SSCB Bakanlar Kurulu’nun 23 Aralık tarih ve 4083 sayılı Kararı uyarınca 1947-1950 yıllarında gerçekleştirilen, Ermeni SSC’deki Azerbaycanlı nüfusun sınır dışı edilmesine karar vermesinin ana nedeninin bu olduğunu vurguluyor.
Ermenilerin bölgeye yerleştirilmesinin ayrıntılarının SSCB Bakanlar urulu’nun 754 sayılı Kararnamesinde de tanımlanmıştır. Bu karara göre, yerleştirilenlere kolektif çiftliklerinin taşınır mallarının bir kısmı tahsis edilecek ve bu malların yeni ikamet yerlerine ücretsiz taşınması sağlanacaktı. Yerleşimcilere bazı ayrıcalıkların yanı sıra aile reisi için 1000 ruble ve her aile üyesi için 300 ruble olmak üzere geri ödemesiz para yardımları tahsis edildi.
1940’ların sonlarında ve 1950’lerin başlarında Sovyet hükümetinin Azerbaycanlı aileleri Ermenistan’dan Azerbaycan’ın Kür-Aras ovasına yerleştirme çabaları devam etmiştir. İlk olarak, Sovyetler Birliği’nin 1947 ve 1948 yıllarındaki kararlarla Azerbaycan’a 100 bin Azerbaycanlının yerleştirilmesi planlanmış, ancak süreç yavaş ilerlemiştir. 6 Eylül 1950’de alınan yeni bir kararla, 1951-1955 yılları arasında 15 bin ailenin göç ettirilmesi hedeflenmiş, ancak 1953 yılına kadar sadece 11.914 aile (yaklaşık 53 bin kişi) yer değiştirmiştir. Bu göç zorunlu olduğu için bir tür “deportasyon” olarak değerlendirilmesi gerekmektedir; çünkü çoğu Azerbaycanlının rızası olmadan yaşam tarzları ve çevreleri değişmiştir. Stalin’in 1953’teki ölümünden sonra bu göç politikası azalmış, ama Ermenistan’daki Azerbaycanlıların maruz kaldıkları baskılar nedeniyle göçler yavaş yavaş da olsa devam etmiştir.
Azerbaycanlıların tehcir edilmesinin nedeni, ABD, Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinde yaşayan ermenilerin sözde anavatanlarına gitme isteğiydi. Azerbaycanlı nüfusun Ermenistan’dan çıkarılması, yabancı ülkelerden gelen ermenilerin kabulü ve yerleştirilmesi koşullarını çok daha kolay hale getirmiştir. Bu nedenle, kararnameye göre, Azerbaycan Türkü nüfusun yerleştirilmesi sonucunda boşaltılan binalar ve konutlar, yurtdışından gelen ermenilerin yerleştirilmesi için kullanılmıştır. Aslında Azerbaycan Türkleri, başta babalarından ve dedelerinden miras kalan kişisel konutları ve arazileri olmak üzere tüm taşınmaz mallarından bedelsiz olarak mahrum bırakılmışlardır.
1988-1991: Savaşa Bir Adım Kala
Ermenistan’dan Azerbaycanlılara yönelik son ve en trajik tehcir 1988-1991 yılları arasında gerçekleşmiştir. Bu sürgün, 1948-1953 sürgünlerinden farklı olarak, Dağlık Karabağ üzerindeki çatışmanın başlangıcına denk gelmişti, bu nedenle daha da acımasızdı. Azerbaycanlılara için durumun umutsuzluğu, tehcirin, yasadışı eylemlerini Şubat 1988’de Sumgayit’te yaşanan olaylarla ve Azerbaycanlıların yaşadığı toprakların tarihsel olarak Ermenilere ait olmasıyla haklı göstermeye çalışan Ermenistan’ın idari ve kolluk kuvvetlerinin doğrudan katılımıyla gerçekleştirilmiş olması ile bağlantılıydı.
Ermenistan’dan gelen Azerbaycanlıların büyük bir kısmı, babalarının, dedelerinin ve büyük dedelerinin yüzyıllar boyunca çalıştıkları meraları, tarlaları, meyve bahçeleri ve çayırları, yani kendi topraklarını terk etmek zorunda kalan köylülerdi. Ermenistan’dan sürülen Türklerin sadece küçük bir kısmı küçük sanayi kentlerinde ve İrevan’da ikamet ediyordu.
Uzun süre ermenilerle birlikte aşağı bir azınlık olarak yaşamak Azerbaycanlıları birleştirmişti. Kendilerini Ermenistan’da ikinci sınıf vatandaş ve ermeniler arasında yabancı hissetmelerine rağmen, ermenice biliyorlardı ve bu dilde anadilleri kadar özgürce iletişim kurabiliyorlardı. Ancak ermeniler sürekli olarak Azerbaycanlılara yabancı “Türkler” olduklarını fark ettirdiler. Azerbaycan SSC Bakanlar Kurulu’nun verilerine göre, 2 Aralık 1988’de ülkede Ermenistan’dan gelen mültecilerin sayısı 78 bini aşmıştı. 1989’da yapılan SSCB Tüm Birlik nüfus sayımına göre, Ermenistan SSC’de hala 84.860 Azerbaycanlı yaşamaktaydı.
Mülteciler geçici merkezlere yerleştirilmiş, buradan da daha sonra ikamet edecekleri yerlere gönderilmişlerdir. Azerbaycan Türklerinin Ermenistan’dan sürülmesiyle birlikte Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının boyutu artmış, daha fazla insan çatışmanın girdabına dahil olmuş, Bakü’nün ve Azerbaycan’da ermenilerin yaşadığı ve mültecilerin kendiliğinden yerleştiği tüm yerleşim yerlerinin doğrudan bir çatışma alanına dönüşme ihtimaliyle birlikte çatışmanın coğrafyası önemli ölçüde genişlemiştir.
SSCB Anayasası’nın büyük ölçekte alenen ihlal edildiği bir dönemde, Sovyet liderliğinin kararları, yalnızca tek tek endüstri, bakanlık ve kolluk kuvvetleri başkanlarının cezalandırılmasının, güç ve biçim bakımından bir yanardağın patlamasına benzeyen tamamen siyasi bir süreci durdurabileceği varsayımına dayanıyordu. Moskova’daki üst düzey yönetim tarafından alınan kararların içeriği, merkezi hükümetin çatışmayı kimin başlattığına ve ilk mülteci akınlarının nereden geldiğine bakmaksızın, tüm kritik durumlarda çatışmanın taraflarının sorumluluğunu eşitleme ilkesini değişmez bir şekilde takip ettiğinin canlı bir kanıtıydı.
Moskova, yaşanan trajedinin insani ve siyasi sonuçlarını, bunun Azerbaycanlıların ve Ermenilerin ortak ve komşu olarak yaşadıkları tüm yerleşim yerlerine kaçınılmaz olarak yansımasını anlamamış ve hafife almıştır. Bu olaylar, Sovyet yönetiminin niyetleri ne olursa olsun, siyasi ve örgütsel çabalarının muğlak doğası, tarafların eşit sorumluluk taktikleri, sürecin yönetilemez hale gelmesinin, çatışan taraflar arasında giderek artan şiddetli polemiklere neden olmasının ve her iki tarafta da merkezi hükümete karşı artan bir güvensizliğe yol açmasının ana nedenleri arasındaydı.
Böylece, 1988’den bu yana ve birkaç yıl boyunca, mülteci olgusu Azerbaycan’ın siyasi ve sosyal yaşamında geri dönülmez bir faktör haline gelmiştir. Azerbaycan SSC Devlet İstatistik Komitesi’ne göre, Şubat 1990’ın başında 186.000 Azerbaycanlı Ermenistan’dan Azerbaycan’a kaçmıştır. Son Azerbaycan Türkü ise Ağustos 1991’de Ermenistan’ı terk etmek zorunda kalmıştır.
1988-1994: Birinci Karabağ Savaşı
1 Aralık 1989’da Ermenistan SSC Yüksek Sovyeti, “Ermenistan SSC ve Dağlık Karabağ’ın birleşmesine ilişkin” kararnameyi kabul etti. 9 Ocak 1990’da Ermenistan SSC Yüksek Sovyeti, NKAO’nunsosyo-ekonomik kalkınma planını 1990 Ermenistan SSC planına dahil etti. 20 Mayıs 1990’da NKAO’da NKAO’dan Ermenistan SSC Yüksek Sovyeti milletvekillerinin seçimi yapıldı. Ermenistan SSC Yüksek Sovyeti’nin kararları, çatışmanın saldırgan doğasını açıkça ortaya koydu. Azerbaycan’a karşı toprak iddiaları sadece milliyetçi gruplar tarafından değil, Ermenistan’ın devlet yapıları tarafından da ileri sürüldü. Ermenistan, Azerbaycan topraklarının bir kısmını ne pahasına olursa olsun elinden almak istedi.
Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki Dağlık Karabağ çatışmasında ermeni etnik kimliğini birleştirici bir unsur olarak öne sürülmüştü. Sovyetler Birliği’nin dağılması, Sovyet ermenilerinin dünya ermeni diasporasıyla hızlı bir entegrasyon ihtiyacını doğurmuş ve bu entegrasyonu teşvik eden ana unsur 1988-1994 Karabağ Savaşı olmuştur. Ermenistan, Azerbaycan’a ait toprakları işgal edip “güvenlik tampon bölgesi” ilan etmesine rağmen bu bölgelerde herhangi bir ekonomik faaliyet yürütmemiş, aksine bu bölgelerin altyapısını yağmalamış ve tahrip etmiştir. Bölgenin sosyal ve kültürel yapısına zarar verilmiş, milyonlarca dolar değerinde maddi hasar meydana gelmiştir. Bu süreçte, sadece Azerbaycanlılar değil, aynı zamanda Ruslar, Yahudiler, Ukraynalılar ve Ahıska Türkleri de bölgeden çıkarılmıştır. Ayrıca, Karabağ’da çok sayıda cami ve kilise yok edilmiştir. Bu durum, Ermenistan’ın işgal ettiği bölgelerde ermeni kültüründen olmayan tüm izleri silme çabasının bir göstergesi olarak değerlendirilmelidir.
1990 yılı Ocak ayında Sovyet ordusunun Bakü’ye girmesi ve sivil halka karşı gerçekleştirdiği katliam, Azerbaycan halkının Sovyetler Birliği’ne olan güvenini sarsarak bağımsızlık hareketlerini güçlendirdi. 20 Ocak katliamı, Azerbaycan’da bağımsızlık fikrini pekiştirirken dönemin Azerbaycan liderleri halkın değişen milli bilincini görememiş, ancak Haydar Aliyev Sovyet yönetiminin Azerbaycan’a yönelik yanlı politikalarına sert bir çıkış yapmıştır. 1991 yılında Dağlık Karabağ’da sözde “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti” ilan edilip bir referandum düzenlenmiş; Ermenistan ise, çatışmanın bir tarafı gibi görünmemek için strateji değişikliğine gitmiştir. Buna yanıt olarak Azerbaycan, Kasım 1991’de Dağlık Karabağ’ın özerk statüsünü kaldırmıştır. Ermenistan, savaş ilan etmeksizin askeri saldırılara başlayarak çatışmayı sıcak bir döneme taşımış, işgal ettiği topraklarda sivil Azerbaycan halkına karşı insan haklarını ihlal eden katliamlar yapmıştır. Meşeli, Malıbeyli, Kuşçular, Karadağlı gibi köylerde ve özellikle Hocalı’da yapılan katliamlar, Azerbaycan’ın etnik temizliğe ve soykırıma maruz kaldığını gözler önüne sermiştir. Ermenistan’ın askeri saldırıları ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz ile birlikte oluşan siyasi istikrarsızlık, Azerbaycan’ı bir ölüm kalım savaşıyla karşı karşıya bırakmıştır. Bu zor dönemde, Azerbaycan halkı kurtuluşu Haydar Aliyev’in liderliğinde görmüş ve geleceğini ona emanet etmiştir. 1993’te Aliyev’in tekrar iktidara gelmesiyle birlikte, Azerbaycan iç ve dış politika hedeflerini yeniden belirlemiş; siyasi istikrarın sağlanması, güçlü bir ordu kurulması, devlet kurumlarının yeniden yapılandırılması, ekonomik reformlar ve petrol anlaşmalarıyla ülkenin uzun vadeli kalkınmasının temellerini atmıştır. 1994 yılında Azerbaycan ve Ermenistan arasında ateşkes sağlanmış olsa da, çatışmalar sonucunda Azerbaycan topraklarının %20’si işgal edilmiştir. Bu süreçte 1 milyon Azerbaycanlı yerinden edilmiş, 20 bin kişi hayatını kaybetmiş, 50 bin kişi ise yaralanmıştır. Ayrıca 4 bin civarında Azerbaycanlı kaybolmuş, 2 bin kişi ise esir alınmıştır. Ermenistan işgal ettiği topraklarda 900 yerleşim birimini, 150 bin konutu, çok sayıda kamu binasını, okul, sağlık kuruluşları, camiler ve tarihi eserler dahil birçok altyapıyı yok etmiştir.
1988-1994 yılları arasındaki Karabağ Savaşı, Azerbaycan halkının ulusal bilincinin oluşmasında belirleyici bir rol oynamıştır. Azerbaycan, kendisini laik bir devlet kuran çok etnikli bir ulus olarak tanımaya başlamıştır. 1990’lı yıllarda bağımsızlık kazanan Ermenistan ve diğer halklardan farklı olarak, burada savaş, ulusal-dini ayrımcılığın bir göstergesi olmaktan çok, ulusal kimliğin pekişmesine katkı sağlamıştır.
1994 yılında Bişkek Protokolü’nün imzalanmasının ardından Azerbaycan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararlarına dayanarak işgal altındaki toprakları geri almak için çabalarını sürdürmüştür. AGİT, çatışmayı çözmek amacıyla Minsk Grubu’nu oluşturmuş ve üç farklı plan önermiştir. Uzlaşı sağlanamamış olsa da bu girişimler, çatışmanın geçici olarak “donmasına” yardımcı olmuştur. En çok tartışılan seçenek, 2006 yılında Rusya tarafından önerilen aşamalı plandı, ancak Ermenistan’ın tekrar tekrar reddetmesi nedeniyle müzakerelerde ilerleme sağlanamamıştır.
Haziran 2019’da AGİT, çözüm için son metni taraflara sunmuş, ancak Ermenistan tarafı “Yeni savaş – yeni topraklar” diyerek reddetmiştir. 2020 yazına gelindiğinde çatışmanın kaçınılmaz olduğu belirginleşmiştir. 27 Eylül’de Ermenistan’ın Azerbaycan yerleşimlerini bombalamasının ardından Azerbaycan, Karabağ’daki ermeni mevzilerine karşı bir karşı taarruza başlamıştır.
2020: 44 Günlük Vatan Muharebesi
Nikol Paşinyan Başbakanlık görevine başladıktan sonra Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlı dış politikasında değişiklik yaparak batıyla ilişkilerini geliştirmiştir. Ancak göreve geldikten sonra Dağlık Karabağ Klanının en güçlü temsilcisi olan eski Devlet Başkanı Robert Koçaryan’ı 2008 yılındaki başkanlık seçimlerinde muhalif halka karşı askeri güç kullanması sonucunda 10 kişinin ölümüne neden olduğu gerekçesiyle tutuklatmıştır. Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanmasından itibaren tüm devlet başkanları Karabağ ya da Diaspora Ermenileri arasından seçildiği halde ilk kez Ermenistan doğumlu Paşinyan’ın iktidara geldikten sonra Ermenistan üzerinde büyük ağırlığı olan ve Rusya’yla yakın ilişkileri olan Karabağ Klanını tasfiye etmesi ve batıyla yakınlaşması Rusya tarafından hoş karşılanmamıştır. Ayrıca Rusya’nın Nazi Almanya’sına karşı kazandığı zaferin tarihi olan 9 Mayıs’ı Avrupa’nın kutladığı şekilde 8 Mayıs’a alarak “üzüntü ve barış günü” olarak kutlaması Rusya’da rahatsızlık yaratmıştır.
Nikol Paşinyan da önceki yönetimin işgal konusundaki tutumunu sürdürünce, AGİT Minsk Grubu çerçevesinde yapılan müzakereler durma noktasına geldi. Paşinyan’ın “Karabağ’ın Ermenistan’a ait olduğu” yönündeki açıklaması, dönemin Ermenistan Savunma Bakanı Davit Tonoyan’ın “yeni topraklar için yeni savaş” şeklindeki beyanı, Azerbaycan’da tepkiyle karşılandı. Ermenistan, provokatif açıklamaların yanı sıra temas hattında Azerbaycan’a karşı saldırılarını sürdürdü. Ermenistan ordusu 12 Temmuz 2020’de Tovuz ili yakınlarındaki bazı stratejik mevzileri ele geçirmek için saldırı düzenledi.
Paşinyan göreve başladıktan iki yıl sonra Ermeni ordusu 12 Temmuz 2020’de Azerbaycan’ın Tovuz bölgesine bir saldırı başlatmış ve bu saldırıda biri general olmak üzere 11 Azerbaycan askeri şehit olmuştur. Tovuz bölgesi Karabağ’ın 200 km. kuzeyinde bulunmaktadır ve Karabağ ile hiçbir ilişkisi yoktur. Ermenistan’ın saldırı için bu bölgeyi seçmesi tesadüf değildir. Azerbaycan’ın Bakü-Supsa petrol boru hattının üzerinde bulunan Tovuz, aynı zamanda Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının, Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun ve Trans Anadolu Doğalgaz Boru hattının (TANAP) bağlantı noktasıdır. Ermenistan’ın Tovuz’a saldırarak Azerbaycan ile Türkiye ve Avrupa arasındaki enerji ve ulaşımı önlemeye ve Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmeye çalıştığı açıktır. Tovuz saldırısı Ermenistan’ın Avrupa eğilimli Paşinyan iktidarının bir savaş kışkırtıcısı olduğunu açık şekilde ortaya koymuştur. Ermenistan’ın öteden beri uyguladığı “saldı r- toprak kazan – ateşkes ilan et” taktiğinin devamlı olacağı gafletine düşen Paşinyan yönetimi başarısızlık durumunda Rusya’nın ve diğer büyük devletlerin kendisine destek sağlayamayacağını tahmin edememiştir. Ermenistan’ın Tovuz saldırısının Azerbaycan tarafından durdurulmasının ve Ermeni birliklerinin geri püskürtülmesinin ardından Ermenistan 27 Eylül 2020’de Terter, Ağdam. Fuzuli ve Cebrayil bölgelerinden Karabağ etrafındaki Azerbaycan topraklarına saldırmıştır. Söz konusu saldırıya askeri hedeflerin yanı sıra sivil hedeflerin de maruz kalması dikkat çekicidir.
Çatışmalarda Azerbaycan az kayıpla büyük ilerleme kaydetti. Başlangıçta bazı köyleri ve stratejik köprüleri işgalden kurtardıktan sonra, Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri 22 Ekim’de Karabağ’ın İran’a komşu güney sınırını bütünüyle kurtardu ve 23 Ekim’de Laçin Koridoru’na doğru ilerlemeye başladı. Laçin Koridoru Karabağ’daki sözde oluşumla Ermenistan’ı birbirine bağlayan en büyük (diğerlerine kıyasla) otoyoldu. Otoyolun kontrol altına alınması Ermenistan’dan yakıt, savaş cephaneliği ve askeri istihkâm malzemeleri nakledilmesinin önüne geçerdi. Azerbaycan gün içinde askeri konvoylara engel olmak amacıyla geleneksel olarak top atışları, havanlar ve hatta doğrudan ateşlenen ya da güdümlü füzelerle Ermenistan ordusunu vuruyordu. Savaş sürecinde 4 Ekim’de Cebrail, 17 Ekim’de Fuzuli, 20 Ekim’de Zengilan, 25 Ekim’de Gubadlı ve 8 Kasım’da Şuşa kenti işgalden kurtarılmıştır.
10 Kasım’da Azerbaycan Cumhurbaşkanı, Ermenistan Başbakanı ve Rusya Devlet Başkanı çatışma bölgesinde tüm askerî operasyonların tamamen durdurulmasına ilişkin beyanat imzaladılar. Bu beyanat doğrultusunda 20 Kasım’da Ağdam, 25 Kasım’da Kelbecer, 1 Aralık’ta Laçin vilayetleri bir tek şehit verilmeden kurtarıldı. Beyanatta ayrıca Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’yle Azerbaycan’ın batı vilayetleri arasında yeni ulaşım hatlarının yapılacağı ilan edilmiştir. Sonuç itibariyle Azerbaycan’ın askeri zaferi Ermenistan’ı kapitülasyona mecbur bıraktı. 11 Aralık’ta Dağlık Karabağ’da askeri operasyonların sona ermesinden ve Rusya Federasyonu’nun barış operasyonunun başladığı andan itibaren ilk kez ateşkes ihlali gerçekleşti. Hadrut’ta ateşkesin bir kez ihlal edildiği kayıtlara geçti. Bu ihlal sonucunda Azerbaycan ordusunun bir askeri yaralandı.
Azerbaycan ordusu 44 günlük savaşta Harop insansız kamikazelerden ve Azerbaycan’da İsrail’le ortak üretilen “Zerbe” dronlarından ve diğer İHA’lardan, Bayraktar TB2 insansız hava araçlarından geniş ölçüde faydalanmıştır. Bir tek Bayraktar TB2 SİHA’larıyla Azerbaycan Ermenistan’ın 1 milyar dolarlık askeri araç ve gerecini mahvetmiştir. SİHA’lar hem düşmanın askeri araçlarına ve insan gücüne isabetli darbeler indirilmesi, hem de topçu ateşlerinin isabet oranının arttırılması ve keşif amacıyla kullanılmıştır. Rus askeri uzmanı Pavel Felgenhauer, askeri açıdan aşağı yukarı bir eşitlik durumu bulunmasına rağmen Azerbaycan Ordusu’nun teknolojik açıdan üstün durumda bulunduğunu vurgulamıştır. Bu savaş sayesinde Bayraktar TB2 SİHA’ları da dünyada büyük bir en kazandı.
10 Kasım Ateşkes Anlaşması
10 Kasım gece sularında Ermənistan başbakanı Nikol Paşinyan Ermenistan’ın yenilgisini resmen kabul etmiş ve ateşkes anlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. Fakat, anlaşmanın imzalanması sırasında Paşinyan’ın çevrimiçi görüşmeye katılmaması dikkat çekmiş, İlham Aliyev tarafından sert bir şekilde eleştirilmişti.
Anlaşma, Azerbaycan cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan başbakanı Nikol Paşinyan ve Rusya devlet başkanı Vladimir Putin tarafından imzalanmıştır. 9 madde’den oluşan anlaşma şu şekildedir:
- 10 Kasım 2020 tarihi Moskova saatiyle 00:00’den itibaren Karabağ ihtilafındaki tüm çatışmalara tam bir ateşkes ile son verilecektir. Bundan böyle taraflar olarak anılacak olan Azerbaycan Cumhuriyeti ve Ermenistan Cumhuriyeti bulundukları mevzilerde duracaklardır.
- Ağdam rayonu, 20 Kasım 2020 tarihine kadar Azerbaycan Cumhuriyeti’ne geri verilecektir.
- Dağlık Karabağ’daki temas hattı ve Laçın Koridoru boyunca, hafif silahlı 1,960 askerî personel, 90 zırhlı personel taşıyıcı, 380 otomotiv birimi ve özel teçhizatlı Rus barış gücü bulunacaktır.
- Rus barış gücü birliği, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin çekilmesine paralel olarak konuşlandırılacaktır. Rus barış gücü birliğinin süresi, taraflardan hiçbiri 6 ay önceden aksi belirtilmediği takdirde, sonraki 5 yıllık dönemler için otomatik yenileme ile 5 yıldır.
- Anlaşmaların taraflarca uygulanması üzerindeki kontrolün etkililiğini artırmak için, ateşkesi kontrol edecek bir barış gücü merkezi konuşlandırılacaktır.
- Ermenistan Cumhuriyeti, 15 Kasım 2020’ye kadar Kelbecer rayonunu ve 1 Aralık’ta da Laçın rayonunu Azerbaycan Cumhuriyeti’ne geri verecektir. Dağlık Karabağ ile Ermenistan ile Şuşa kentini etkilemeden iletişimi sağlayacak olan Laçın Koridoru Rus barış gücü birliğinin kontrolü altında kalacaktır. Tarafların mutabakatıyla, sonraki üç yıl içinde, Laçın Koridoru boyunca yeni bir hareket rotası için bir inşaat planı belirlenecek ve bu, Dağlık Karabağ ve Ermenistan arasında, daha sonra bu rotayı korumak için Rus barış gücü birliğinin yeniden konuşlandırılmasıyla bir bağlantı sağlayacaktır. Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşların, araçların ve mallarının trafiği her iki yönde de Laçın Koridoru boyunca güvenliğini garanti edilmektedir.
- Ülke içinde yerinden edilmiş kişiler ve mülteciler, Dağlık Karabağ topraklarına ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin kontrolü altındaki komşu bölgelere geri dönecektir.
- Savaş esirlerinin değişimi, rehineler ve diğer tutukluların yanı sıra kayıpların kalıntıları yapılacak.
- Bölgedeki tüm ekonomi ve ulaşım bağlantıları açılacaktır. Ermenistan Cumhuriyeti vatandaşların, araçların ve yüklerin her iki yönde engelsiz hareketini organize etmek için Azerbaycan Cumhuriyeti’nin batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşım bağlantılarının güvenliğini garanti etmektedir. Ulaşım kontrolü, Rusya Federasyonu Federal Güvenlik Servisi Sınır Muhafıza Servisi organları tarafından gerçekleştirilecektir. Tarafların mutabakatı ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni Azerbaycan’ın bölgelerine bağlayan yeni ulaşım bağlantılarının inşası gerçekleştirilecektir.
Sözde ve İşte Birlik: Şuşa Beyannamesi
Tam adıyla “Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Müttefiklik İlişkileri Hakkında Şuşa Beyannamesi”, 15 Haziran 2021’de Azerbaycan’ın kültür başkenti, Karabağ’ın sembol şehri Şuşa’da Cumhurbaşkanları Recep Tayyip Erdoğan ile İlham Aliyev tarafından imzalandı.
Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalanmış olan ve içerisinde “müttefiklik” kelimesi geçen ilk belge olan Şuşa Beyannamesi ile taraflar, tüm önemli konularda, uluslararası ve bölgesel kuruluşlarda birbirlerini tam destekleyeceklerini taahhüt etti. Beyannameyle taraflar, askeri, savunma sanayisi teknolojileri, enerji, taşımacılık, ekonomik ve insani ilişkilere kadar pek çok alanda ilişkileri daha da ileri taşıma kararlılıklarını bir kez daha belirtti. Şuşa Beyannamesi ile Türkiye ve Azerbaycan, taraflardan herhangi birinin bağımsızlığına, egemenliğine, toprak bütünlüğüne, uluslararası düzeyde tanınmış sınırlarının dokunulmazlığına veya güvenliğine yönelik tehdit ya da saldırı durumunda ortak hareket edilmesi yönünde kararlılığını daha vurgulu bir biçimde ortaya koydu. Beyanname, sadece Türkiye-Azerbaycan ilişkileri açısından değil, genel anlamda bölgeyi kapsayan işbirliği niyetlerini kapsaması açısından da önem taşıyor.
2023 Karabağ Operasyonu
Eylül 2023’te anlaşmanın gerekçelerinin yapılmaması ve Ermeni silahlı güçlerinin halâ bölgede varlık sürdürmesi, Karabağ’daki yasa dışı Ermeni silahlı güçlerin silahsızlandırılarak bölgeden çıkarılması, askeri altyapılarının etkisiz hale getirilmesi, sivil halkın güvenliğinin sağlanması ve anayasal düzenin yeniden tesis edilmesi amacıyla Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri tarafından antiterör operasyonu başlatılmıştır.
Ermeni güçlerin mevzi ve ateş noktalarının, yüksek hassasiyetli silahlar kullanılarak devre dışı bırakıldığı operasyon yaklaşık 24 saat sürdü. Operasyon sonucu yasa dışı Ermeni silahlı güçler silah bırakmak zorunda kaldı ve Karabağ’da işgal rejimi kuran sözde Ermeni yönetimi kendini feshetti. İşgalci rejimin bir zamanlar “başkent” olarak gördüğü Hankendi ile Hocalı, Hocavend ve Ağdere şehirleri Azerbaycan’ın kontrolüne geçti ve böylece ülkenin genelinde egemenlik ve anayasal düzen tam sağlanmış oldu. Azerbaycan, Karabağ’daki Ermeni nüfusa entegrasyon çağrısında bulundu, bölgeye insani yardım malzemeleri gönderildi. Hankendi ve diğer şehirlerin elektrik hatları Ermenistan’ın enerji sisteminden ayrılarak Azerbaycan’ın enerji sistemine bağlandı. Azerbaycan’ın “ülkeye entegre olma ve vatandaşlığı kabul ederek diğer Azerbaycan vatandaşlarıyla aynı haklara sahip olma” önerilerine rağmen bölgedeki Ermeni nüfusun büyük çoğunluğu Azerbaycan’ı terk ederek Ermenistan’a gitti. Karabağ’daki sözde Ermeni yönetimin eski “cumhurbaşkanlarından” Arkadi Gukaysan, Bako Saakyan, Arayik Harutyunyan ile “parlamento başkanı” Davit İşhanyan’ın ve “devlet bakanlarından” Ruben Vardanyan’ın da aralarında bulunduğu 15 kişi Azerbaycan güvenlik güçlerince gözaltına alınarak Bakü’ye götürüldü. Antiterör operasyonunda Azerbaycan ordusundan 204 asker şehit oldu. Ermeni güçlerinden ise 310 kişi öldü, 614 kişi yaralandı. Operasyonda Ermeni güçlere ait 8 tank, 22 top, 14 havan topu, 3 uçaksavar, 9 askeri araç imha edilirken, 1713 farklı askeri araç ve silah ile 18 bin 600 tüfeğe el konuldu. Azerbaycan ordusunun antiterör operasyonun akabindeki süreçte, 2. Karabağ Savaşı’ndan sonra Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya liderlerinin imzaladığı üçlü bildiri gereği bölgede konuşlandırılan ve “Rus Barış Gücü” diye adlandırılan Rus birlikleri aşamalı şekilde bölgeyi terk etti. Görev süresinin 10 Kasım 2025’te bitmesi öngörülen Rus Barış Gücü’nün bölgeden çıkış süreci Haziran 2024’te tamamlandı. Yine 2. Karabağ Savaşı’nın ardından Karabağ’da ateşkesin kontrolü ve ihlallerin önlenmesi maksadıyla Azerbaycan’ın Ağdam bölgesinde oluşturulan Türk-Rus Ortak Merkezi de görevini tamamladı.
Sonuç
Karabağ Savaşı’nın mutlak bir zaferle sonuçlanmasına rağmen halâ Barış Anlaşması imzalanmamış, mesele Ermenistan yönetimi tarafından aksamaya uğratılmıştır. Bir yandan Azerbaycan ile ılımlı bir politika izleme görünümü veren Paşinyan, diğer yandan Fransa ile askeri işbirliği imzalayarak ikili oynamaya devam etmektedir.
Başkent Bakü’de sömürgeciliğin sonlandırılmasıyla ilgili bir konferansta konuşan Aliyev, “Fransa sadece geçmiş ve mevcut sömürgelerinin istikrarını bozmakla kalmıyor, aynı zamanda bölgemiz olan Güney Kafkasya’yı da istikrarsızlaştırıyor, ayrılıkçı eğilimleri ve ayrılıkçıları destekliyor” demişti. Aliyev, “Fransa, Ermenistan’ı silahlandırarak militarist bir politika uyguluyor, İntikamcı güçleri teşvik ediyor ve bölgemizde yeni savaşların başlamasına zemin hazırlıyor’’ ifadelerini kullanmıştı.
Geçtiğimiz aylarda, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de ‘Azerbaycan için Yeşil Vizyon’ başlıklı uluslararası foruma katılarak konuşma yapan ve soruları yanıtlayan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan’la barış anlaşması imzalanması için yürütülen müzakerelere değinmişti. Ermenistan’ın yeni silahlar edinmesine de değinen Aliyev, “Fransa, Hindistan ve Yunanistan, Ermenistan’ı bize karşı silahlandırıyor. Bunu açıkça yapıyorlar ve hatta bize bir şeyler kanıtlamaya çalışıyorlar. Biz de oturup bekleyemeyiz. Bu tavrımızı Ermeni hükümetine ve bugün Ermenistan’a sahip çıkmaya çalışan taraflara açıkça ilettik. Kendimize yönelik ciddi tehdit görürsek ciddi önlemler almak zorunda kalacağız.” şeklinde konuşmuş, ve Ermenistan’a yardım eden 3 ülkeyi açıkca deşifre etmişti.
Diğer taraftan Zengezur Koridoru meselesi de güncelliğini korumaktadır. Zengezur Koridoru, sadece Azerbaycan için değil, tüm Türk Dünyası için de önemli bir rol oynamakdadır, zirâ Azerbaycan Anadolu ve Türkistan arasında köprü rolü oynayan bir Türk devletidir. Bu konuda Türkiye ve Azerbaycan’ın ciddi bir işbirliği içerisinde olduğunu söylemek mümkündür.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, savaşın bittiği tarih olan 10 Kasım’ın Mustafa Kemal Atatürk’ün vefat tarihi olması nedeniyle Şuşa’nın kurtarılma tarihi olan 8 Kasım’ı “Zafer Günü” olarak ilan etti.
Yazımızı sonlandırırken bu anlamlı günü kutlamamıza sebep olan tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazi ve halkımıza uzun senelerce kutlayabileceğimiz nice zaferler diliyoruz. Türk milletinin zaferi mutlu ve mübarek olsun!
Sən bizimsən, bizimsən durduqca bədəndə can,
Yaşa, yaşa, çox yaşa ey şanlı Azərbaycan!
Muhammed Emin Resulzade