Merhaba, Uluslararası Diplomatik İlişkiler ve Akademik Araştırmalar Derneği olarak Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (KAFKASSAM) Başkanı Prof. Dr. Hasan Oktay ile Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri üzerinden Güney Kafkasya’da yaşanan son gelişmeler üzerine bir röportaj gerçekleştireceğiz. Sözü kendisine bırakıyorum.
Soru 1: Güney Kafkasya’nın bir diğer önemli ülkesi de Gürcistan’dır. Uzun zamandır Gürcistan ile Rusya arasında gerginlikler mevcut. Bunun yanında geçtiğimiz aylarda ülkede bir yabancı ajan tasarısı gündemdeydi ve ülke genelinde buna yönelik birçok protestolar meydana geldi. Geçtiğimiz günlerde de Gürcistan AB’ye üyelik başvurusunu askıya aldığını duyurdu. Siz, Gürcistan’ın AB’ye girme olasılığını nasıl görüyorsunuz?
Evet Gürcistan, Miheil Saakaşvili iktidarı döneminde Avrupa Birliği ile ilişkilerini doruk noktasına çıkarmıştı. Fakat 8 Ağustos 2008 tarihinde Rusya Gürcistan’a operasyon yaptıktan sonra Sakaaşvili’i iktidardan uzaklaştırdı. Bu süreçte Kremlin yönetimi, kendisine müzahir, zengin bir Gürcü olan Bidzina İvanişvili üzerinden tekrar Gürcistan’ı kontrol altına almakla ilgili ciddi faaliyetlere başladı. Ukrayna ile Gürcistan’ı birlikte değerlendirdiğimizde Rusya Ukrayna’da kaba kuvvet kullanmak zorunda kaldı. Gürcistan’da da 2008’de kısa süren operasyondan sonra iktidarı kontrol ederek bölgede varlığını sürdürmek istedi. En son Gürcistan’da iktidara gelen Rusya yanlısı hükümet özellikle ülkenin AB ilişkilerini biraz daha kesintiye uğratabilmek adına ve müzakereleri erteledi. Bu süreçte Rusya’yı bölgede hâkim kılmakla ilgili işte sizin de ifade etmiş olduğunuz ‘‘yabancı yasa tasarısı’’nı çıkardı. Bunun üzerine de AB, Gürcistan muhalefetine vermiş olduğu desteği frenlemeye başladı. Gürcü muhalefetin Avrupa’dan almış olduğu destekle sürekli olarak ülkede muhalefet yapmasını ve Avrupa’nın baskısı veya desteği ile muhalefetin iktidara gelmesinden ziyade muhalefetin kendi mücadelesi ve seçim süreci ile iktidara gelip gelmemesinin önünü açmış oldu.
Tabi tüm bu süreçlerde Gürcü halkı da iktidara değil muhalefete destek vermişti. AB, seçimlerden sonra muhalefetin iktidara gelememesinden ve mevcut hükümetin varlığını devam ettirmesinden endişe duyuyor. İktidarın gittikçe Rusya yanlısı bir hükümete dönüşmesini istemiyor. Bu durumda da AB hayalinin suya düşeceği görüntüsünü verebilmek ve bu görüntü üzerinden seçimleri yönlendirmek adına ülkenin üyeliğini ve ilişkilerini biraz daha askıya almayı tercih etti. Bu süreçlerden dolayı Gürcistan hükümeti ile Paris doğumlu ve Fransa vatandaşı olan Gürcü Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili arasında ciddi problemler de yaşanıyor. Bahsettiğimiz yasanın geçmemesi için Gürcistan Cumhurbaşkanı baya dirense de bunu bir noktaya kadar başarabildi ve neticede iktidarın istediği gerçekleşerek yasa geçti. 26 Ekim 2024 tarihinde Gürcistan’da parlamento seçimleri gerçekleşecek. Bu seçim sonuçları Gürcistan’ın kaderini belirleyecek. Seçim sonuçlarından sonra Gürcistan’ı iki yol beklemektedir. Birinci yol Saakaşvili’nin çizmiş olduğu strateji ile ülke Avrupa Birliğine hatta gerekirse NATO sürecine doğru hızlı adımlar ile gidecek. İkinci yol ise Bidzina İvanişvili’nin 8-10 yıldır olduğu gibi ülkenin kaderine vurmuş olduğu damgayı tamamen Rusya’ya doğru çevirerek Gürcistan-AB ilişkilerini mümkün olduğu kadar kesintiye uğratacak gibi görünüyor.
Soru 2: II. Karabağ Savaşı’nın Azerbaycan zaferi ile sonuçlanmasının ardından Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir kalıcı barıştan söz edilmişti. Uzun zamandır beklenen barış anlaşmasının tam anlamıyla somut bir gerçeklik kazandığını göremiyoruz. Son zamanlarda da iki ülke arasında suni bir gündem yaratılıyor. Siz, Azerbaycan ve Ermenistan arasında kalıcı bir barışın tesis edileceğini ve bölgeye istikrarın geleceğini düşünüyor musunuz
Bölgedeki sorunların çözümü noktasında Azerbaycan ve Ermenistan arasında barış yapmaktan başka çare olmadığı açıktır. Güney Kafkasya’da Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir barış yapılmadığı takdirde bölgede Ukrayna’da cephesinde olduğu gibi bir krizin kaçınılmazdır. Nedir bu kriz diye baktığımızda, Rusya Şubat 2022’den bu yana sadece Ukrayna ile bir kriz yaşamıyor aynı zamanda AB, NATO ile bir mücadele yaşıyor. Batı, Ukrayna örneğinde olduğu gibi Rusya’nın dikkatini Güney Kafkasya’ya çevirmeye çalışıyor. Bunun içinde Gürcistan’da veya Azerbaycan ve Ermenistan arasında çatışma çıkartarak, Rusya’yı daha da zayıflatma stratejisi uygulamak istiyor. Bu da Güney Kafkasya’da beklenen barış, huzur ve istikrar ortamının gecikmesine yol açıyor.
Azerbaycan ve Ermenistan ilişkilerine baktığımızda 44 günlük savaştan sonra imzalanan 10 Kasım Ateşkes Anlaşması (Rusya-Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki üçlü mutabakat)’dan sonra Güney Kafkasya’da kalıcı bir barış anlaşması imzalanması öngörülüyordu. Fakat Ermenistan’ın Batı yanlısı politikalar izlemesi, Rusya’nın Güney Kafkasya’dan çıkmak istememesi ve AB’nin, başta Fransa ve Hollanda olmak üzere Ermenistan üzerinden Güney Kafkasya’da çatışma alanları oluşturmak istemesi, Azerbaycan ve Ermenistan arasında beklenen barışın her geçen gün ertelenmesine ve imkânsız hale gelmesine yol açıyor.
Bu durumun bölgede istikrarsızlaşmanın ve kaosun başlaması şeklinde değerlendirmek gerekir ise hem Azerbaycan için hem de Ermenistan için oldukça olumsuz bir sürecin başlamasına yol açtığını ifade edebiliriz. Azerbaycan, İkinci Karabağ Savaşı sonrasında Güney Kafkasya’da üstünlüğünü kanıtlamış ve savaş sonrası bir psikolojik özgüven ortamına sahip olmuştur. Aynı olayın bir örneği de Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlarında görmekteyiz. Savaş başladığı günlerde dünya genelinde çeşitli uzmanlar savaşın 1 hafta içerisinde netleşeceğini ve Rusya’nın gücünü göz önünde bulundurarak Ukrayna’yı haritadan sileceğini ifade ediyorlardı. Aynı tabloya baktığımızda bu psikolojik operasyonu Azerbaycan’a karşı da yürütüyorlar. Bakü yönetiminin 1 hafta içerisinde Ermenistan’ı haritadan sileceğini ve artık barış değil yeni bir savaşın kapılarını aramakla ilgili bir gayret içerisine girenler olduğunu görüyoruz. Buna ne Azerbaycan ne de Ermenistan tevessül etmemeli çünkü savaşın nereden başlayıp nerede biteceği ve nasıl sonuçlar vereceği mutlak değildir.
Bütün savaşların barış için yapıldığı göz önünde bulundurulursa şu anda Azerbaycan ve Ermenistan arasında savaş yapacak herhangi bir gerekçe kalmadığını görüyoruz. Azerbaycan 1991’de bağımsızlığını ilan ettiğinde, Rusya, Güney Kafkasya’daki nüfuzunu devam ettirmek adına, Ermenistan üzerinden Azerbaycan’ın topraklarını işgal edip Karabağ’da ‘‘De facto’’ bir oluşum yarattı. Bu oluşum İkinci Karabağ Savaşı sonrası dağılmış ve Azerbaycan toprak bütünlüğünü sağlayarak, BM’in tanımış olduğu sınırlara ulaşmış oldu. Bundan sonraki süreçte Azerbaycan’ın Ermenistan’la barış yapmaktan başka alternatifi kalmadığını görüyoruz. Fakat şu anda görünen tabloda Azerbaycan’ı Ermenistan ile bir barış yapmaya değil tekrar bir çatışma yaratacak yeni bir zemine doğru sevk ediyorlar. Bu da aslında adı konmamış bir şekilde Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinin zedelenmesine yol açıyor. Çünkü Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında üçlü bir barışının imzalanmasını, bölgede istikrarın ve barışın tesis edilmesini öngörüyor. Hatta bunun için Türkiye 10 Kasım Anlaşması’ndan sonra bölgede barış ve istikrar için 3+3 platformu oluşturmasını teklif etmişti. Bu platform Moskova’da bir araya gelecekti fakat Gürcistan’ın Rusya ile ilişkileri iyi olmadığı için bu toplantıya katılmayı ret etmesi üzerine Türkiye ikili bir görüşme sürecini başlattı.
Türkiye ve Ermenistan önce Moskova’da daha sonra ise dört kez Avusturya’da toplantılar gerçekleştirdi. En son iki ülkenin özel temsilciler Iğdır’da bir araya gelerek normalleşme görüşmelerini başlattılar ama bu görüşmelerde bir mesafe kat edilemedi. Çünkü 7 Temmuz 2022 tarihinde Avusturya’da gerçekleşen toplantıda Türkiye, Ermenistan sınırlarını üçüncü ülke vatandaşlarına açmaya karar vermişti. Bu karardan 5-6 gün sonra Azerbaycan, Türkiye-Nahçıvan sınırını geçişlere oldukça kısıtlayacak şekilde kapatma kararı aldı. Türkiye, Aralık 1991’de Sovyetler dağıldıktan sonra 3 Güney Kafkasya ülkesini (Azerbaycan-Ermenistan-Gürcistan) birlikte tanımış, sınır kapılarını açmış, iki ülke ile diplomatik ilişkiler kurmuştu. O dönem Azerbaycan’ın Ermenistan ile olan problemleri yüzünden diplomatik ilişki kurmamıştı ama sınır kapıları açılmıştı. Türkiye, 2 Nisan 1993 tarihinde Kelbecer’in Ermeniler tarafından işgal edilmesi üzerine ülke ile olan sınır kapılarını kapatma kararı almıştı.
Uluslararası hukuka göre gerekçeler ortadan kalkınca tekrar eski sisteme dönülür. Durum böyle olunca da Türkiye’nin 4 Şubat 1993’te Ermenistan ile sınır kapılarını kapatma gerekçesi İkinci Karabağ Savaşı sonrası ortadan kalktığı için şu anda sınırların tekrar açılması gerekiyor. Fakat Türkiye, Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerine katkı sağlamak adına ve Azerbaycan kamuoyunda bu konuda Türkiye’ye karşı iç dünyalarında bir ihtilaf oluşmasın diye sınır kapılarını açmayı geciktiriyor. Tabi burada iki ülkenin (Türkiye-Azerbaycan) birbirine karşı beslediği duygusal yakınlaşma söz konusudur.
Burada bir diğer önemli faktör de Rusya’nın Azerbaycan üzerindeki baskısı ve etkili olma ihtimali karşımıza çıkıyor. Çünkü Güney Kafkasya da Rusya ihtilaflar ve çatışmalar üzerinden bölgede kalmak istiyor. Bu da hem Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine, hem de Türkiye-Ermenistan ilişkilerine olumsuz yansıyor. Bölgede Rusya’nın varlığı devam ettirmeye çalışırken, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan üçlü barışının bir an önce tesis edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu barış anlaşmasının her geçen gün biraz daha ertelenmesi, bölge üzerinde anlaşmazlıklar ile çıkarlarını tesis eden ülkelerin menfaatlerini daha fazla ön plana çıkarıyor. ABD, Fransa ve Hollanda, bu süreçte özellikle Ermenistan üzerinden bölgede, anlaşmazlıkları tırmandırarak, Güney Kafkasya’da bir çatışma çıkarmaya ve Rusya’nın dikkatini bu tarafa çekmeye çalışıyor. Böyle olunca da bu çatışma kime zarar vereceğini, kime fayda sağlayacağını bilmiyoruz. Ancak, Türkiye’nin inisiyatif alarak acilen Azerbaycan ve Ermenistan bir araya gelerek 3’lü bir barış anlaşması imzalamasının bölge güvenliği ve istikrarı için elzem olduğunu düşünüyorum.
Soru 3: Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki barış anlaşmasından ‘‘Zengezur Koridoru’’ projesi ait madde çıkartıldı. 2020 tarihinden bu yana koridor ile alakalı birçok tartışmalar yaşandı. Siz, Zengezur Koridoru projesinin hayata geçirilmesini hakkında neler söylersiniz?
Tabi öncelikle 10 Kasım Anlaşması iyi okunduğunda oradaki 4. maddede Karabağ’ın ikmal edilmesi ve Rusya’nın Karabağ üzerinden Güney Kafkasya’da varlığını devam ettirmesi adına ‘‘Laçın Koridoru’’ açılmıştı. Laçin Koridoru diye bir koridor tarihte hiçbir zaman var olmamıştır. Fakat Rusya, İkinci Karabağ Savaşı sonrasındaki süreçte Ermenistan üzerinden bölgeyi ikmal ve istihkam edebilmek için bu koridoru kullanmak istemiştir. Bu koridora Azerbaycan ve Türkiye’den itiraz gelmesini önleyebilmek adına 10 Kasım Anlaşmasına 9. maddesi (Bölgedeki tüm ekonomi ve ulaşım bağlantıları açılacaktır. Ermenistan Cumhuriyeti vatandaşların, araçların ve yüklerin her iki yönde engelsiz hareketini organize etmek için Azerbaycan Cumhuriyeti’nin batı bölgeleri ile Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti arasındaki ulaşım bağlantılarının güvenliğini garanti etmektedir) eklenmiştir. Yani anlaşma maddelerine baktığımızda ‘‘Zengezur Kordiroru’’ diye bir ifadeden bahsedilmediğini görüyoruz. Eski Sovyet döneminde işleyen demir ve ticari geçit yollarının açılmasına atıfta bulunulmuştur.
Tüm bunlardan hareketle maalesef hem Azerbaycan kamuoyu hem de Türkiye kamuoyu bu konuda Laçın Koridoru’ndan ilhamla mütekabiliyet esasına göre bir ‘‘Zengezur Koridoru’’ beklentisi içine girdiler. Zengezur Koridoru’nun hayata geçeceği bölge şu an Ermenistan toprakları içerisinde yer almaktadır. Bu açıdan hiçbir devlet kendi coğrafyasında kendi kontrolü dışında bir koridorun açılmasına müsaade etmez. Bu bağlamda Ermenistan kontrolünün kendi elinde olmadığı ve barış yapmadığı bir ülkenin kendi topraklarından geçerek taşıma yapmasına müsaade etmeyeceği göz önünde bulundurulmalıydı. Koridorun açılması her ne kadar öngörülmüş olsa da uluslararası hukuk açısından bu konu ele alınmadı ve tartışılmadı. Bu noktada Zengezur Koridoru beklentisi hem Azerbaycan kamuoyunda hem de Türkiye’de sürekli gündemde tutuldu ama yanlış anlatıldı.
Tabi bir de Rusya faktörü açısından olaylara bakmak gerekiyor. Kremlin yönetimi, Laçın Koridoru üzerinden Karabağ’ı aynen Donbas, Abhazya ve Osetya modelinde olduğu gibi ‘‘De Dacto’’ olarak kontrol altında tutma süreci ve niyeti taşımaktaydı. Bu plan ortaya çıkınca Bakü yönetimi, koridor konusunda isteksiz bir tutum sergilemeye başladı. Özellikle Azerbaycan aktivistleri Laçın Koridoru’nun kontrolünün Azerbaycan yönetiminde olması için bölgede eylemler yaptı. Rusya, bu noktadan sonra bu koridor üzerinden Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir çatışma alanı oluşturmak istedi. İki ülke arasında zaman zaman ateşkes ihlalleri gerçekleştiğinde Nikol Paşinyan, ‘‘Karabağ sorununun Ermenistan ile Azerbaycan arasında değil, Rusya ile Azerbaycan arasında olduğunu’’ ifade etti. Putin bunun üzerine bir açıklama yaparak ‘‘Karabağ’da stratejinin değiştiğini’’ söyledi. Ertesi gün Azerbaycan askerleri Karabağ’a girerek oradaki De Facto olarak ifade edilen ‘‘Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’’nin varlığına son verdi. Bölgede yaşayan 120.000’e yakın Ermeni kökenli kişiler hızlı bir şekilde Ermenistan’a göç etmeye başladı. Tabi Rusya bu göçün oluşması ile Erivan’da bir dip dalga oluşturmayı ve bu durumun Paşinyan’ı iktidardan düşürmeyi hedeflemişti. Fakat Paşinyan bu süreci iyi yönetmiş ve iktidarını korumayı başardı. Karabağ’dan Erivan’a göç eden Ermenilerin durumu uluslararası arenada da hala gündemini korumaktadır. Bu konu Hollanda Parlamentosu’nda tartışıldı ve Karabağ’dan Erivan’a giden göçmenlerin hukuki statüsüyle ilgili tartışmalar gündeme getirilmeye başlandı. Bölgede Azerbaycan ve Ermenistan arasında kalıcı bir barışın tesis edilmemesi durumunda göçmenlerin durumu Bakü yönetimi için ciddi sorunlar oluşturması mümkündür. Azerbaycan’ın Avrupa ile bazı problemler yaşaması da bu durumun gidişatını etkileyecektir.
Zengezur Koridoru diye bir koridor 10 Kasım Anlaşması’nın 9. maddesinde olmamasına rağmen Türkiye’de ve Azerbaycan’da en üst düzey devlet yetkililerinin geçmişe dönük basın açıklamalarına baktığımızda bu konuda birçok ifadeleri olduğunu görüyoruz. Hatta Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, koridorun açılacağını ve altyapı hazırlıklarının yapıldığını ifade etti. Rusya Devlet Başkanı Putin’in Bakü ziyaretinde de koridor gündeme geldi. Rusya, koridorun açılmasını ve kontrolün kendilerinde olmasını ve böylece Güney Kafkasya’daki varlığını sürdürmeyi istiyor. Fakat bölgede önemli bir jeostratejik öneme sahip olan İran ise koridora kesinlikle karşı olduğunu belirtiyor. Çünkü İran ve Ermenistan arasında ciddi şekilde ticari bağların olduğunu görüyoruz. Koridorun açılması bir bakıma İran’ın Ermenistan ile olan ticaretini kesecektir. Özetlemek gerekirse uluslararası mantık dili ve mantalitesine göre koridorun hayata geçmesi şu an için söz konusu gözükmüyor. Fakat bu koridor üzerinden Azerbaycan ve Ermenistan arasında yeni bir savaş strateji oluşturulmak istenerek bölgede gerilimi tırmandırmaya çalışıyorlar. Bu noktada Türkiye-Azerbaycan- Ermenistan arasında bir üçlü barış akabinde normalleşme başlatılarak yeni geçiş güzergahları ve projeler oluşturulabilir. Bunun birçok örneğini AB ülkeleri arasında görmekteyiz. Bölgede çatışma alanları genişletilirse ve bu bir savaşa dönüşürse bu savaşın da kimlere fayda getireceği kimlere zarar vereceğini kestirmek mümkün görünmüyor. Bu noktada Güney Kafkasya’nın savaşa değil kalıcı ve kesin çözümler ile barışa ihtiyacı olduğu açıktır.