ABD’nin eski Başkanı ve 2024 Cumhuriyetçi Parti Başkan adayı Donald Trump, kendisine yönelik suikast girişiminden yalnızca birkaç ay sonra, Pensilvanya’nın Butler bölgesinde bir seçim mitingi düzenledi. Mitinge “Nerede Kalmıştık?” diyerek başlayan Trump, uğradığı saldırıyı gündemine alarak, bu olayın Amerika için verdiği mücadelenin bir göstergesi olduğuna değindi.
Mitingin gündeminde öncelikli olarak Elon Musk’ın konuşması vardı. Bilindiği üzere Musk ve Trump’ın geçmiş yıllara dayanan hareketli bir ilişkisi mevcut. 2022 yılında Trump, Musk’ı palavracı olmakla suçlarken Musk, ‘‘Bu adamdan nefret etmiyorum ama Trump’ın ununu eleyip eleğini asarak emekli olmasının zamanı geldi’’ demişti. Tüm bu sürecin ardından geçtiğimiz günlerde ikilinin arasında beklenmedik bir barış süreci meydana geldi. Önce Trump’ın X platformundaki hesabı aktif hale geldi, sonrasında Trump ve Musk arasında gerçekleşen röportajla tam anlamıyla bir barış ortamı sağlandı.
Musk X platformundaki paylaşımlarıyla sürekli olarak Trump’a yönelik desteğini sürdürse de miting konuşmasında desteğini çok daha kesin ve fanatik bir dille gösterdi. Kendini ‘‘Dark MAGA’’ olarak tanımlaması da bunun kanıtlarından biri. Bununla, Trump yanlısı olan ‘‘MAGA’’ (Make America Great Again) hareketinin içinde daha güçlü, daha agresif bir fraksiyonu temsil ettiğini ima ettiği görülüyor. Konuşmasında “birinin karakterinin gerçek testi ateş altında nasıl davrandığıdır” ifadesine yer veren Musk, cesaret ve kahramanlık çağrısında bulunuyor ve bunu bir liderlik testine dönüştürüyor. Aynı zamanda konuşmada sürekli olarak tekrar edilen “Savaş, Savaş, Savaş!” vurgusu belirgin olarak destekçilerini harekete geçirmeyi ve adeta bir mücadele çağrısında bulunmayı amaçlıyor.
Konuşmada, ABD’nin temel haklarının tehlike altında olduğu vurgulanırken, ‘‘Diğer taraf konuşma özgürlüğünüzü elinizden almak istiyor’’ gibi ifadelerin ön plana çıkması da mesaj stratejilerinde yaygın olarak kullanılan “korku çekiciliği” yönteminin uygulandığını gösteriyor. Musk, Trump seçilmezse vatandaşların elinden temel haklarının alınacağını konuşmada belirgin olarak yineliyor. Ayrıca, ‘‘Amerika’yı kimin temsil etmesini istiyorsunuz?’’ gibi retorik sorular sorarak dinleyicilerin kimlikleriyle ve değerleriyle güçlü bir bağlantı kuruyor. Bu, onların kendilerini bu seçimde “doğru” tarafta hissetmelerine yönelik bir strateji olarak değerlendirilebilir.
Genel görünüşüyle Musk’ın konuşması, belirgin bir şekilde ‘‘biz ve onlar’’ ayrımına dayalı bir söylem geliştirmekte, “diğer taraf’’ olarak adlandırılan grup, halkın özgürlüklerini gasp eden, demokrasiyi tehdit eden bir düşman olarak resmediliyor. Bu tür söylemler, toplumdaki kutuplaşmayı arttırma potansiyeline sahip olup, destekçilerin siyasi bağlılıklarını daha da derinleştirme amacıyla meydana gelebilir. Konuşmanın dikkat çekici bir diğer noktası, demokrasi ile ifade özgürlüğü arasındaki ilişkiyi ön plana çıkarmasıdır. Musk, ifade özgürlüğünün demokrasinin temeli olduğunu ve eğer bu özgürlük ortadan kaldırılırsa, demokrasinin de tehlikeye gireceğini savunuyor. Bu bağlamda, Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanması, sadece politik bir zafer değil, aynı zamanda Amerikan demokrasisinin kurtuluşu olarak sunuluyor.
Bakıldığı zaman, Elon Musk’ın konuşması, politik arenada yeni bir savaş çağrısı olarak nitelendirilebilir. Kullanılan metaforlar, tehdit söylemi, kahramanlık vurguları kitlesel bir seferberliği amaçlayan bir retorik stratejisi olarak öne çıkıyor. Bu söylemde Trump, yalnızca bir lider değil, Amerika’yı kurtaracak bir figür olarak da dikkat çekiyor. Fakat önemli olan ilerleyen günlerde halkın bu çağrıya ne yönde yanıt vereceği. Pozitif açıdan bakıldığında, bu söylemler özellikle Trump’ın tabanında büyük bir mobilizasyon sağlayabilir. Radikal ve mücadeleci bir dil kullanılarak seçmenlere acil ve önemli bir görev yüklenmesi, siyasi katılımı artırma potansiyeline sahip bir özellik taşıyor. Özellikle vurgulanan özgürlüklerin korunması ve demokrasinin tehdit altında olduğu gibi argümanlar, seçmenlerin sandığa gitme motivasyonunu güçlendirebilir ve seçim sonuçlarına daha aktif katılım sağlamaya yönelik bir farkındalık yaratabilir.
Ancak bu söylemlerin negatif etkileri de göz ardı edilmemeli. Kutupsal bir dilin yoğun şekilde kullanılması, toplumdaki siyasi ve ideolojik bölünmeleri derinleştirebilir. ‘‘Biz ve onlar’’ söylemi, karşıt görüşleri düşmanlaştırarak toplumsal gerginliği artırabilir ve seçim sonrası siyasi ortamda huzursuzluk yaratma riski taşıyor. Ayrıca, şiddet ve mücadele metaforlarının kullanılması, destekçileri daha radikal eylemlere teşvik etme riskini doğurabilir. Bu da seçim güvenliğini ve demokratik süreçlere olan güveni olumsuz etkileyebilir.