Yazar: Melda Nihal MUÇİN
2025 yazında Ukrayna’da patlak veren yolsuzluk tartışmaları, Başkan Volodimir Zelenski’nin stratejik ajandasını derinden etkiledi. Ülkede savaşın gölgesinde kabul edilen ve yolsuzlukla mücadele kurumlarının bağımsızlığını kısıtladığı öne sürülen yeni yasa hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunda büyük bir tartışma yarattı. Savaşla eş zamanlı gelişen bu kriz, yalnızca yolsuzluk karşıtı kurumlara dönük müdahale girişimiyle sınırlı kalmadı; aynı zamanda toplumda yıllardır biriken hoşnutsuzlukları açığa çıkararak, Zelenski’nin liderliğine yönelik desteği de ciddi biçimde sarstı. Ukrayna halkının savaş koşullarına rağmen sokağa çıkmasına yol açarak geniş çaplı protestoları da beraberinde getirdi.[1]
Ukrayna Meclisi’nin Temmuz 2025’te kabul ettiği yasa, Ulusal Yolsuzlukla Mücadele Bürosu (NABU) ve Yolsuzluğu Önleme Ajansı (NAZK) gibi kurumların hükümetin doğrudan etkisi altına girmesine neden olacak düzenlemeler içermekteydi. Bu düzenlemeler, halkın uzun süredir desteklediği Avrupa Birliği’ne üyelik süreciyle bağdaşmaz bulunmuş ve halk nezdinde büyük bir güven krizini tetiklemiştir. Savaşın ortasında, binlerce Ukraynalının protestolara katılması, Zelenski’nin liderliği açısından hem meşruiyet hem de karar alma süreçlerinin sorgulanmasına neden olmuştur. Bu protestolar, savaş koşullarında halkın sesini duyurmakta ne kadar kararlı olduğunu göstermesi açısından önemliydi. Yolsuzlukla mücadele uzun süredir halkın en öncelikli talebi olmuş, AB üyeliği için de temel şartlardan biri olarak değerlendirilmişti. Ancak hükümetin bu yasayla savaş dönemindeki olağanüstü yetkilerini kalıcılaştırmaya çalıştığı yönündeki algı, protestolara geniş bir meşruiyet kazandırdı.
Halkın tepkisi yalnızca teknik bir düzenlemeye değil, savaş boyunca biriken ve artık dile gelmeye başlayan yapısal hoşnutsuzluklara da dayanıyordu. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri gibi Ukrayna’ya savaş süresince büyük destek sağlayan müttefikler de bu düzenlemeyi eleştirerek, yolsuzlukla mücadelede geri adım atılmasının AB üyelik sürecini tehlikeye atabileceğini bildirdiler.
Zelenski, artan tepkiler karşısında 23 Temmuz’da yaptığı açıklamada yasanın bazı yönlerinin yeniden değerlendirileceğini ve iki hafta içinde kapsamlı bir ‘Ortak Yolsuzlukla Mücadele Eylem Planı’ açıklayacağını duyurdu. Ancak bu açıklama hem yerel düzeyde hem de uluslararası arenada yeterli görülmedi. Birçok uzman, Zelenski’nin bu tür reformları halkın rızasıyla değil, baskı karşısında geçici olarak gündeme getirdiğini öne sürdü ve bu adımı zaman kazanmaya yönelik taktiksel bir manevra olarak değerlendirdi. Zelenski’nin savaş lideri kimliğiyle kazandığı halk desteği de özellikle gençler ve kentli orta sınıf nezdinde ciddi aşınmaya uğradı. Protestolarda sıklıkla ‘Halkın sesi bastırılamaz’ ve ‘Yolsuzlukla savaş olmadan barış olmaz’ gibi sloganlar öne çıktı.[2] Nitekim bu süreç, Zelenski’nin artık salt savaş lideri olarak değil, barış ve yeniden yapılanma döneminin kurumsal mimarı olarak sınandığı yeni bir evreye işaret ediyor.[3]
Bu gelişmeler, aynı zamanda Zelenski’nin yürüttüğü barış görüşmeleri üzerinde de doğrudan etkili oldu. İstanbul’da yürütülen arabuluculuk süreci ve ABD ile AB’nin teşvikiyle devam eden müzakereler, Ukrayna’nın iç bütünlüğü ve kurumsal meşruiyetiyle doğrudan bağlantılı hale geldi. Avrupa Birliği, Ukrayna’nın üyelik sürecinde en temel önceliklerinden birinin yolsuzlukla mücadele olduğunu birçok kez vurgulamıştı. Bu bağlamda, mevcut kriz yalnızca iç siyaset açısından değil, aynı zamanda dış politika ve AB entegrasyonu bakımından da belirleyici hale geldi. Barış görüşmeleri şimdilik somut bir uzlaşmayla sonuçlanmasa da içeride büyüyen muhalefet, Zelenski’yi çözüm üretme konusunda daha şeffaf ve kapsayıcı olmaya zorluyor. Özellikle AB fonlarına erişimin doğrudan yolsuzlukla mücadele yasalarıyla bağlantılı olması, sürecin yalnızca jeopolitik değil, aynı zamanda yönetişim reformlarına dayalı olduğunu bir kez daha gösteriyor.[4]
Ukrayna Halkının Beklentileri ve Tepkisi
Ukraynalılar savaşın başında gösterdikleri büyük destekle Zelenski’yi neredeyse bir ulusal kahramana dönüştürmüşlerdi. Ancak zamanla savaş yorgunluğu, ekonomik çöküntü ve kamu hizmetlerindeki aksaklıklar, bu liderliğe olan koşulsuz desteği aşındırdı. Bugün sokakta yükselen talepler yalnızca bir yasaya değil, daha büyük bir sistemsel hesaplaşma arzusuna işaret ediyor. Toplumun Zelenski’den beklentileri artık yalnızca Rusya’yla olan savaşın sürdürülmesiyle sınırlı değil. Halk, savaş sonrası barışa geçiş sürecinde daha hesap verebilir, şeffaf ve katılımcı bir yönetim arzusunu net biçimde ortaya koydu. Bu noktada, yalnızca savaşın yönetimi değil, savaş sonrası Ukrayna’nın nasıl inşa edileceği meselesi Zelenski’nin siyasi kariyerinin yönünü tayin edecek temel unsur haline geldi.
Sonuç olarak, Zelenski bugün yalnızca savaş liderliğiyle değil, demokratik geçiş döneminde toplumun taleplerine kulak verip veremeyeceğiyle de sınanıyor. Direnişin sembolü olarak yükseldiği zirvede, şimdi aynı halkın daha yüksek talepleriyle hesaplaşmak zorunda. Ukrayna’da yaşanan yolsuzluk yasası krizi, savaş koşullarında bile toplumun demokratik taleplerini yüksek sesle dile getirdiğini gösterdi. Zelenski, bu süreçte halkın güvenini yeniden kazanmak ve Batı ile stratejik uyumunu sürdürmek için şeffaf, katılımcı ve hukuka bağlı bir liderlik sergilemek zorundadır. Aksi takdirde hem içerideki meşruiyetini hem de dış destek zeminini hızla kaybedebilir. Bu nedenle içinde bulunulan dönem, yalnızca Zelenski’nin değil, Ukrayna’nın demokratik geleceğinin de şekillendiği kritik bir kavşak olarak değerlendirilmelidir.
Kaynakça
[1] https://www.reuters.com/world/zelenskiy-vows-protect-ukraines-anti-corruption-agencies-bows-protests-2025-07-23/
[2] https://www.theguardian.com/commentisfree/2025/jul/24/ukrainians-angry-zelenskyy-wartime-red-lines-new-law-anti-corruption
[3] https://www.theguardian.com/world/2025/jul/23/zelenskyy-corruption-agency-eu-protests-ukraine
[4] https://www.euronews.com/my-europe/2025/07/24/why-ukraines-new-anti-corruption-law-spells-trouble-for-its-eu-accession-hopes