Giriş
Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilmesi ve 20 Ocak 2025’te başkanlık döneminin resmen başlamasıyla birlikte birçok önemli iç ve dış sorunun çözümüne yönelik esaslı adımlar atılmış oldu. Başta ABD ile İran arasında diplomatik ilişkilerin yeniden başlaması olmak üzere dış politika ilişkilerinde yeni eğilimlerin ortaya çıkması, Başkan Donald Trump’ın diplomasi tarihinde yeni başarılara imza atmak istediğinin bir göstergesi olabilir. Ancak konuya farklı tarafından bakıldığında dış politikada atılan bazı adımların gelecek için büyük risklere sebep olacağını ve diplomasiye ciddi bir darbe vurabileceğini söylemekte mümkündür. Donald Trump’ın 2017-2021 yılları arasındaki başkanlık dönemi ile mukayeseli analiz yapıldığında bu durumun oluşabilirliğini açıkça görebiliyoruz. 2015 yılında İran ile varılan nükleer programın askıya alınması anlaşması, nükleer diplomaside uzun yıllardır elde edilen en büyük başarılardan biri olarak kabul ediliyordu. Akademik alanda faaliyet gösteren kişilerin bazıları bu başarının uzun vadeli olacağına inanıyordu. Bu hususta 2015-2017 döneminde İran’ın hem ABD hem de Avrupa ülkeleriyle ilişkileri olumlu bir dinamik içinde gelişmekte devam ediyordu. Ancak Donald Trump’ın 2018 yılında anlaşmadan çekilmesiyle birlikte, yıllar süren müzakerelerin ardından elde edilen diplomatik başarı hüsranla sonuçlandı. Bu durum ABD ile İran arasındaki gerilimin yeniden tırmanmasına yol açtı.
ABD’nin Yükselen Körfez Politikası
Son dönemde ABD bazı Körfez ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye devam etmekte ve bu ilişkiler kapsamında yenilikler uygulamaya çalışıyor. Aynı zamanda bu ülkeler ABD ile ilişkilerin olumlu bir zeminde yürütülmesi taraftarıdır. Donald Trump, görevdeki ilk döneminde olduğu gibi ilk resmi ziyareti için Suudi Arabistan’ı seçti. Bu durum, ülkenin ABD dış politikasındaki önemini ve özellikle de Donald Trump’ın Suudi Arabistan’a verdiği önemi yansıtıyor.
ABD’nin Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi Körfez ülkeleriyle yakın ilişkiler kurmasının iki temel nedeni var:
1) Ülkeye büyük miktarlarda yatırım çekmek;
2) Orta Doğu’daki gelişmeleri daha iyi takip edebilmek.
Trump’ın ziyaretinin asıl amacının ikili ekonomik ve savunma anlaşmaları olabileceğine dair bir izlenim vardı. Aynı zamanda Suudi Arabistan’da Washington ile daha güçlü savunma bağları kurmak istiyor. Daha güçlü bir ortaklık Riyad’a ABD silahlarına ve sivil nükleer programına daha fazla erişim sağlayabilir. Trump üç günlük ziyaretini yaklaşık 3.2 trilyon dolar değerinde anlaşmalar imzalayarak tamamladı. Ziyaret ettiği ilk ülke olan Suudi Arabistan’da 600 milyar dolar değerinde bir anlaşma imzalandı. Anlaşmaya göre, iki ülke arasında silah alımı, enerji iş birliği, Suudi ordusunun eğitimi gibi konulara öncelik verilmesi gerekiyor. Aynı zamanda Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın ısrarıyla Suriye’ye yönelik yaptırımların sona erdirilmesi konusu da çözüme kavuşturuldu. Suriye’de yeni bir rejimin kurulmasıyla birlikte uzun yıllardır uygulanan yaptırımların kaldırılmasının ülkenin kalkınması için çok önemli olacağını söylemek mümkün. Suriye Dışişleri Bakanı Asaad al-Shibani bu adımı Suriye’nin yeniden inşası için “yeni bir başlangıç” olarak nitelendirdi.
Trump’ın ziyaret ettiği ikinci ülke Katar oldu. Ziyareti sırasında Katar’da 1.2 trilyon dolar değerinde bir yatırım anlaşması imzalandı. Anlaşmaların geniş bir alanı kapsamasına rağmen, ağırlıklı olarak savunma konusuna odaklandığı bildiriliyor. Aynı zamanda Katar 100’den fazla Boeing uçağı satın almayı hedefliyor.
Trump’ın ziyaretinin son durağı Birleşik Arap Emirlikleri oldu. BAE Devlet Başkanı Mohammed bin Zayed Al Nahyan tarafından diğer duraklarında olduğu gibi görkemli bir şekilde karşılanan Trump, yaklaşık 1,4 trilyon dolar değerinde anlaşmalarla döndü. Enerji sektöründe ExxonMobil Corp, Occidental Petroleum Corp ve EOG Resources Inc gibi ABD devleri, 60 milyar dolar (54 milyar avro) değerinde petrol ve gaz üretimini artırmak için Abu Dhabi National Oil Company (ADNOC) ile ortaklık yapacağı açıklandı.
Geleceğe Yönelik Adımlar
Ziyaret kapsamında, Suudi Arabistan’ın ABD ile resmi bir güvenlik anlaşması yapma arzusu ele alınmış, ancak bu gerçekleşmemiştir. İki ülke arasında üst düzey diplomatik ilişkilerin devam etmesi bu süreci hızlandırabilir. Aynı zamanda Suudi Arabistan edindiği silahlara ilişkin anlaşmalarla da sürece katkıda bulunabilir. En önemlisi Suudi Prens, gelecekte ek anlaşmalara varılması halinde ABD ile mevcut anlaşmanın kapsamının 1 trilyon dolara ulaşabileceğini vurguladı. Bu olasılık resmi bir güvenlik anlaşmasının imzalanmasını ciddi şekilde etkileye bilecek kapasiteye sahiptir.
Bir diğer kilit nokta ise BAE’nin yapay zeka ve Amerikan mikroçiplerine sınırsız erişim hedeflerini henüz gerçekleştirememiş olmasıdır. Ancak ziyaret sırasında iki ülke Abu Dabi’de 5 gigawattlık yapay zeka kapasitesi geliştirecek dev bir veri merkezi kompleksi inşa etmek için işbirliği yapacaklarını açıkladı.
Londra’daki Chatham House düşünce kuruluşunda Orta Doğu ve Kuzey Afrika Programı Direktörü Sanam Wakil’e göre, ABD’nin yapay zekaya yaptığı yatırım, BAE’nin bölgedeki önemli bir oyuncu olarak konumunu güçlendirecek. BAE, 2031 yılına kadar yapay zeka alanında küresel bir lider olmayı hedefliyor ve bu hedefe ulaşmak için Amerikan çiplerine ihtiyaç duyacak. Özellikle Biden yönetimi sırasında, çip satışları ve Orta Doğu’daki veri merkezlerine yapılan bazı yatırımlar, teknolojinin bölgede artan bağları olan Çin’e yönlendirilebileceği endişesi nedeniyle engellenmişti. Donald Trump’ın ilişkileri genişletmesiyle birlikte yapay zekâyla ilgili teknolojik ekipmanların gelecekte BAE’nin kullanımına sunulabileceğini öngörmek mümkündür.
Sonuç
Sonuç olarak, müzakereler ve varılan anlaşmalar bazı olumlu sonuçlarla hatırlanabilir. Aynı zamanda olumsuz olaylara da zemin hazırlayabilirler. Hatta bazı uzmanlar bu kitlesel vaatlerin hayata geçirilmesinden şüphe duymakta ve kısa sürede gerçekleşmesinin imkânsızlığına dikkat çekmektedir. Bu gerçekten hareketle Trump’ın ilk başkanlığı döneminde imzalanan silah anlaşmasının büyük ölçüde hayata geçirilemediğini söylemek mümkün. ABD’yi Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri ile yakınlaştıran temel noktalardan biri de İran’ın yükselişine karşı birtakım önlemler alma ve bölge üzerinde daha güçlü bir etki kurma hedefidir. Çünkü İran’ın bölgedeki yükselişi ABD’nin ulusal çıkarlarıyla çelişmektedir. Körfez ülkelerinin ABD ile iş birliği çerçevesinde silahlanma yönünde adımlar atmasının temel nedenlerinden biri de bölgede artan etkisi neticesinde İran üzerinde baskı etkisi yaratmaktır.
Bazı uzmanlara göre, ABD’nin bazı Körfez ülkeleriyle kapsamlı ilişkilere sahip olması ve bu ilişkilerin kapsamının genişlemesi, İran ile nükleer diplomasi görüşmelerinin olumlu sonuçlanmasına ivme kazandırabilir. Ancak nükleer diplomasinin başarısızlığa uğraması ve İran’ın nükleer üretimini tamamlaması, Körfez ülkelerinin nükleer silah edinmeye çalışmasına yol açabilir. Bu da Orta Doğu’da yeni gelişmelere yol açarak çatışma alanlarını daha da genişletebilir.