Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Birleşik Krallık’ın Brexit Süreci: AB ile Ayrılığın Yansımaları

Yazar: Özge Ünye

Birleşik Krallık, Avrupa kıtasına coğrafi ve siyasi olarak yakın olmasına rağmen, tarih boyunca Avrupa’nın bütünleşme süreçlerine temkinli yaklaşmıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ülkeleri, ekonomik ve siyasi olarak birleşerek yeni bir güç merkezi oluşturmayı hedeflemiştir. 1951’de Avrupa Kömür ve çelik Topluluğu ve 1957’de Avrupa Ekonomik Topluluğu kurulmuştur. Avrupa’nın bütünleşmesi gerektiğini savunan liderlerden biri de Wilson Churchill’dir. 1946’da yaptığı konuşmada ‘‘Avrupa Birleşik Devletleri’’ fikrini ortaya atmıştır. Ancak İngiltere’nin bu bütünleşmeye katılmasını istememiştir.

İngiltere eski bir sömürge imparatorluğu olduğu için ekonomik ilişkilerini Avrupa yerine Commonwealth ülkeleri ve ABD ile sürdürmeyi tercih etmiştir. İngiltere, ABD ile güçlü bir ittifaka sahipken Avrupa entegrasyonuna şüpheyle yaklaşmıştır. İngiltere’nin ekonomik ve askeri alanlarda ABD ile kurduğu yakın ilişkiler, İngiltere’yi Avrupa’ya bağımlı olmasını engellemiştir. İngiltere dış ticaretinin önemli bir bölümü Commonwealth üyesi ülkelerle gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle Avrupa pazarına girme ihtiyacı hissetmemiştir.

İktisadi Açıdan İngiltere-AB İlişkileri

Birleşik Krallık, başlangıçta Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) katılmaya sıcak bakmamış, ancak 1960’lı yıllarda yaşadığı ekonomik durgunluk nedeniyle tutumunu değiştirmiştir. Bu dönemde AET üyesi ülkeler hızla ekonomik büyüme kaydederken, Birleşik Krallık ekonomik olarak geri planda kalmıştır. İngiltere, iki kez AET üyeliği için başvuruda bulunmuş, ancak Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle tarafından veto edilmiştir. 1969’da de Gaulle istifasının ardından, İngiltere’nin üyelik süreci hızlanmış ve 1 Ocak 1973’te Avrupa Ekonomi Topluluğu’na üye olmuştur. Bununla birlikte, İngiltere, Avrupa Birliği’ne tam anlamıyla entegre olmamış ve ortak para birimi avroya katılmamış, Schengen serbest dolaşım alanına dahil olmamıştır.

1980’ler boyunca, Margaret Thatcher liderliğindeki İngiltere, Avrupa Birliği’nin giderek artan siyasi bütünleşmesine karşı çıkmıştır. 1990’larda, 1992 Maastricht Antlaşması ile Avrupa Birliği’nin siyasi ve ekonomik entegrasyonu derinleşirken, İngiltere opt-out hakkı elde ederek bazı politika alanlarının dışında kalmıştır. 2008 küresel finans krizinin ardından Avrupa Birliği’nde yaşanan ekonomik sorunlar ve göç krizleri, İngiltere’de Avrupa karşıtı söylemlerin güçlenmesine yol açmıştır.

İngiltere’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri hiçbir zaman tam anlamıyla uyumlu olmamış ve bu durum, Brexit sürecinin temelini oluşturmuştur. Brexit süreci, 2013 yılında dönemin Başbakanı David Cameron’un AB ile ilişkileri yeniden değerlendirme sözü vermesiyle başlamıştır. Cameron, Avrupa Birliği’nin demokratik ve ekonomik yapısında reform yapılması gerektiğini savunmuş ve 2015 genel seçimlerini kazanması halinde ülkenin AB üyeliğini referanduma sunacağını açıklamıştır. Bu vaat, Muhafazakâr Parti içindeki AB karşıtlarını yatıştırmak amacıyla dile getirilmiştir.

2015 seçimlerinde Muhafazakâr Parti’nin zaferinin ardından David Cameron, Avrupa Birliği ile müzakerelere başlamış ve İngiltere’ye bazı ayrıcalıklar tanınmıştır. Ancak, bu reformlar Avrupa’ya yönelik şüphe taşıyanları tatmin etmemiştir. 23 Haziran 2016’da gerçekleştirilen referandumda, seçmenlerin %51,9’u Avrupa Birliği’nden ayrılma yönünde oy kullanmıştır. Ayrılma yanlısı kampanyalar, özellikle ulusal egemenlik, ekonomi ve göç konularına odaklanmıştır. Referandum sonucunun ardından David Cameron istifa etmiştir.

Temmuz 2016’da Theresa May, İngiltere Başbakanı olarak göreve geldi ve ‘‘Brexit, Brexit’tir’’ sloganıyla kesin bir ayrılığı destekledi. 29 Mart 2017’de, Lizbon Antlaşması’nın 50. Maddesi uyarınca Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılık sürecini resmen başlattı. Ancak, AB ile yürütülen müzakerelerde özellikle Gümrük Birliği ve Kuzey İrlanda sınırı gibi konular büyük krizlere yol açtı. 2018’de taraflar arasında bir Çekilme Anlaşması imzalanmasına rağmen, İngiliz Parlamentosu bu anlaşmayı üç kez reddetti. AB ile bir uzlaşma sağlayamayan May, Muhafazakâr Parti içindeki baskılar nedeniyle istifa etti.

Temmuz 2019’da Boris Johnson başbakan oldu ve Brexit sürecini tamamlamak için daha sert bir politika izledi. 17 Ekim 2019’da Avrupa Birliği ile yeni bir anlaşmaya vardı ve 12 Aralık 2019’da yapılan genel seçimleri kazanarak bu anlaşmayı parlamentoya sundu. Sürecin tamamlanmasıyla birlikte, 31 Ocak 2020’de Birleşik Krallık resmen Avrupa Birliği’nden ayrıldı.

1 Şubat 2020 itibarıyla Birleşik Krallık ve Avrupa Birliği arasında 11 aylık bir geçiş süreci başladı. 24 Aralık 2020’de taraflar, Ticaret ve İş Birliği Anlaşmasını imzaladı ve 1 Ocak 2021 itibarıyla Birleşik Krallık, Avrupa Birliği’nden tamamen ayrıldı.

Brexit Sonrası Birleşik Krallık

Brexit, Birleşik Krallık ekonomisi üzerinde önemli belirsizlikler yaratmış, özellikle ticaret, finans sektörü ve iş gücü piyasasında büyük değişimlere yol açmıştır. Birleşik Krallık  Avrupa Birliği üyesiyken Gümrük Birliği ve Tek Pazar içinde serbest ticaret yapabiliyordu. Ancak Brexit sonrasında bu avantajlarını kaybederek, AB ile ticaret işlemlerinde daha fazla bürokratik engelle karşılaşmıştır. Özellikle tarım, gıda ve otomotiv sektörlerinde gümrük vergileri, ek düzenlemeler ve tedarik zinciri aksaklıkları nedeniyle maliyetler artmış ve ihracatta düşüşler yaşanmıştır.

Brexit sürecinde, sterlinin dolar ve avro karşısında zaman zaman değer kaybetmesi ithal ürünlerin fiyatlarını yükseltmiş, bu da tüketicilere ve işletmelere ek maliyetler getirmiştir. İş gücü piyasasında ise serbest dolaşımın sona ermesi, sağlık, tarım ve hizmet sektörlerinde iş gücü sıkıntısına neden olmuştur. Avrupa Birliği’nden gelen göçmen işçilere bağımlı olan bu sektörlerde maaşlar yükselirken, işletme maliyetleri de artmıştır.

Londra, Avrupa’nın finans merkezi olarak önemli bir konumdayken, Brexit sonrası birçok finans şirketi operasyonlarını Paris, Frankfurt ve Amsterdam gibi Avrupa şehirlerine kaydırmıştır. Avrupa Birliği ile finansal düzenlemeler konusunda yeni anlaşmalar yapılmamış olması, İngiliz bankalarının ve yatırım şirketlerinin AB içindeki müşterilere erişimini zorlaştırmıştır.

İskoçya, 2016 Brexit referandumunda %62 oranında Avrupa Birliği’nde kalma yönünde oy kullanmıştır. Brexit sonrasında, bağımsızlık referandumu talepleri artmış ve 2014 yılında reddedilen bağımsızlık konusu yeniden gündeme gelmiştir. İskoçya hükümeti, Avrupa Birliği’ne geri dönme ihtimalini tartışmakta ve bu doğrultuda adımlar atmaktadır.

Kuzey İrlanda’da ise Avrupa Birliği’nde kalma oyu %56 olarak gerçekleşmiştir. Brexit sonrası, İrlanda ile sınır düzenlemeleri büyük bir sorun haline gelmiştir. Kuzey İrlanda Protokolü, Kuzey İrlanda’nın fiilen hem İngiltere hem de Avrupa Birliği pazarında kalmasını sağlamaktadır. Ancak bu durum, İngiltere içinde ticari ilişkilerde yeni sınır kontrolleri yaratmış ve Kuzey İrlanda’daki birlik yanlıları ile milliyetçiler arasında gerilimleri artırmıştır. Bu bağlamda, Kuzey İrlanda’nın geleceği ve siyasi istikrarı üzerinde önemli etkilere yol açan bir süreç yaşanmaktadır.

Birleşik Krallık, ABD ile kapsamlı bir serbest ticaret anlaşması yapmayı hedeflemiş, ancak bu anlaşma henüz tamamlanmamıştır. Öte yandan, Japonya ve Kanada ile ticaret anlaşmaları imzalanmış ve Türkiye ile 2020 sonunda bir serbest ticaret anlaşması gerçekleştirilmiştir. Ancak bu anlaşma, yalnızca gümrük birliği düzenlemelerini korumaktadır. Birleşik Krallık hükümeti, Brexit sonrası Asya-Pasifik bölgesi, Afrika ve Latin Amerika ile ticaret hacmini artırmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, İngiltere, Hint-Pasifik bölgesine yönelik ticaret ve diplomasi girişimlerini hızlandırmıştır.

Birleşik Krallık, Avrupa Birliği topluluğundan ayrılan ilk ülke olmuştur. Brexit süreci, bazı AB ülkelerinde ‘‘Avrupa Birliği’nden ayrılma’’ taleplerinin doğmasına neden olmuştur. Bununla birlikte, Brexit sonrası Avrupa Birliği içinde dayanışma ve birliğe olan destek de artmıştır. İtalya, Macaristan ve Polonya gibi ülkelerde Avrupa Birliği karşıtı söylemler güçlenirken, Brexit’in ekonomik ve siyasi sonuçları, diğer ülkeler için Avrupa Birliği’nden ayrılmanın zorluklarını gözler önüne sermiştir. Bu nedenle ‘‘exit’’ dalgası duraksamıştır.

Birleşik Krallık’ın ayrılmasıyla birlikte, Avrupa Birliği içinde Almanya ve Fransa’nın liderliği daha da belirgin hale gelmiş, İngiltere’nin yokluğu Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin politik ağırlığını artırmıştır. Bu durum, Avrupa’nın siyasi dengeleri üzerinde önemli etkiler yaratmıştır. Birleşik Krallık, Avrupa Birliği’nin en büyük ikinci ekonomisi olarak önemli bir konumdaydı. Ancak Brexit, Avrupa Birliği’nin küresel ekonomik gücünü bir miktar zayıflatmıştır. Birleşik Krallık, Avrupa Birliği’nin en büyük ticaret ortaklarından biri olmasına rağmen, Brexit sonrasında gümrük engelleri ve ek bürokrasi nedeniyle ticaret hacminde düşüşler yaşanmıştır. Özellikle Almanya ve Fransa gibi ülkeler, Birleşik Krallık’a yapılan ihracatta önemli düşüşler kaydetmiştir. Ayrıca, Avrupa Birliği, Birleşik Krallık’a göç eden iş gücünü kaybetmiş ve bu durum, özellikle Doğu Avrupa ülkelerinden gelen işçilerin Birleşik Krallık’a erişimini azaltmıştır. Bu gelişmeler, Avrupa Birliği’nin iş gücü piyasasında ve ekonomik yapısında önemli değişimlere yol açmıştır.

Sonuç

Brexit’in yalnızca ekonomik bir karar olmadığı, aynı zamanda tarihi, siyasi ve ideolojik bir süreç olduğu vurgulanmaktadır. Birleşik Krallık, Avrupa bütünleşmesini hiçbir zaman tam anlamıyla benimsememiştir. Egemenliğini koruma isteği, Brexit’in ana nedenlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Avrupa Birliği içinde karar alma süreçlerinin demokratik olmadığını düşünen geniş bir kitle, Birleşik Krallık’ın AB’den çıkmasını desteklemiştir.

Birleşik Krallık, Avrupa’nın ötesinde bir güç olmayı hedefleyerek ABD ve Asya-Pasifik bölgesi ile daha fazla iş birliği yapmayı planlamaktadır. Bu bağlamda, Brexit’in sadece Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılması değil, aynı zamanda hem Birleşik Krallık’ın hem de Avrupa Birliği’nin geleceği üzerinde kalıcı etkiler bırakan büyük bir dönüşüm süreci olduğu görülmektedir. Bu süreç, hem iç politika dinamiklerini hem de uluslararası ilişkileri derinden etkileme potansiyeline sahiptir.

Kaynakça

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1954677

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ingilterenin-ab-ile-birlikteligini-sona-erdiren-brexitin-uzerinden-7-yil-gecti/2929316

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57576648

 

 

 

Uluslararası Diplomatik İlişkiler Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği

Hakkımızda

Uluslararası Diplomatik İlişkiler Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği, diplomasi ve uluslararası ilişkiler alanında derinlemesine bilgi edinmek, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında araştırmalar yapmak, bilgiyi işlevsel hale getirerek akademik yayınlar yapmak, seminer, konferans ve eğitim faaliyetleri düzenlemek amacıyla kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur.

This Pop-up Is Included in the Theme
Best Choice for Creatives
Purchase Now