Yazar: Sümeyra ULUS
Ukrayna-Rusya Savaşı, 24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya özel bir askeri operasyon düzenlemesiyle başladı. Üç yıl süren bu çatışma, bölgesel ve uluslararası politikalarda derin izler bıraktı. Ukrayna-Rusya Savaşı, sadece iki ülkeyi değil, küresel siyaseti ve uluslararası ilişkileri de şekillendiren bir çatışma olarak tarihe geçti. Dünya liderleri, bu savaşın etkilerini hafifletmek ve Ukrayna’ya destek olmak için bir araya gelmeye devam ediyor. ABD ve Ukrayna arasındaki nadir toprak mineralleri anlaşması, Ukrayna’nın stratejik önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın üçüncü yıldönümünde Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelensky, dünya liderlerinin Kiev’deki etkinliklerde kendisine katılmasıyla birlikte Ukrayna’nın ‘‘dünyada her zamankinden daha fazla arkadaşı’’ olduğunu söyledi ve Ukraynalıların ‘‘mutlak kahramanlığını’’ övdü. İngiltere ve Avrupa Birliği, Rusya’ya karşı yeni yaptırımlar açıkladı ve Ukrayna’ya askeri destek sözü verdiler. Bu etkinliğe İngiltere eski Başbakanı Boris Johnson da katıldı ve ABD ile Ukrayna arasındaki nadir toprak mineralleri anlaşmasının önemini vurguladı. Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Kiev’deki bir konuşmada Rusya’’nın savaş suçlarını kınadı ve Ukrayna’nın zaferinin yalnız başına kazanılmaması gerektiğini belirtti. Trudeau, Ukrayna’ya yapılacak askeri ve mali yardımların artırılacağını duyurdu. Dünya liderleri, Ukrayna’nın NATO üyeliği ve Avrupa Birliği’ne katılımının önemini vurguladılar.
Ukrayna-Rusya Savaşı’nın Üçüncü Yılında Küresel Liderlerin Tutumları ve Diplomasi Çabaları
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, ABD’yi Ukrayna’yı korumak için bir ‘‘backstop’’[1] sağlamaya çağırıyor ve Donald Trump’ı eleştirmekten kaçınıyor. Starmer, Ukrayna’nın herhangi bir barış anlaşmasında masada bir sandalyeye sahip olması gerektiğini vurguluyor ve Rusya’ya karşı yeni yaptırımlar uygulayarak Ukrayna’ya olan desteğini pekiştiriyor. Bu yaklaşım, Starmer’ın Ukrayna’nın bağımsızlığını ve egemenliğini savunma konusundaki kararlılığını gösteriyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Beyaz Saray’da Donald Trump ile Ukrayna savaşının sona ermesini tartışmak üzere bir araya geliyor. Macron, Trump’a karşı zayıf olunmaması gerektiğini belirtiyor ve Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne entegrasyonunun önemini vurguluyor. Macron, Ukrayna’nın Avrupa’ya entegrasyonu ve NATO üyeliği konusunda destek sağlıyor. Bu görüşmeler, Fransa’nın Ukrayna’ya olan desteğini ve savaşın diplomatik yollarla sona erdirilmesi konusundaki kararlılığını gösteriyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşerek, Çin-Rusya ilişkilerinin bağımsız bir şekilde ilerleyeceğini belirtiyor ve Ukrayna krizinin çözümüne yönelik olumlu çabaları memnuniyetle karşılıyor. Şi, Çin’in Ukrayna krizinin çözümüne yönelik olumlu adımları desteklediğini ve Rusya ile iş birliğini sürdürme niyetinde olduğunu ifade ediyor. Bu tutum, Çin’in Rusya ile stratejik bir ortaklık kurma ve Ukrayna krizine yönelik diplomatik çözümleri destekleme konusundaki yaklaşımını yansıtıyor. ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna savaşının sona ermesi için müzakereler yürütüyor ve Ukrayna’nın nadir toprak mineralleri için ABD ile bir anlaşma yapma sürecinde. NATO ise, ABD’nin Avrupa’ya sağladığı güvenlik garantilerine dair şüphelerin arttığı bir dönemde geniş çaplı tatbikatlar düzenliyor. NATO, Rusya’nın askeri tehditlerine karşı Avrupa’yı koruma amacı güdüyor ve üye ülkeler arasındaki dayanışmayı pekiştiriyor. Bu tatbikatlar, NATO’nun Avrupa’nın güvenliği konusundaki kararlılığını ve Rusya’ya karşı caydırıcılık politikasını yansıtıyor.
ABD’nin Talepleri ve Ukrayna’nın Tepkisi
ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna konusundaki yaklaşımı da ele alınmalıdır; Trump’ın bu konuda izlediği stratejinin bazı kişiler tarafından eleştirildiği ancak irrasyonel olmadığı vurgulanmaktadır. Savaşın kötüye gittiği ve uzadıkça Ukrayna’nın daha fazla toprak kaybetme ihtimalinin arttığı belirtilmektedir. Ukrayna’nın Avrupa’ya entegre olarak ve savunma garantileri alarak barışı kazanmaya çalışmasının en iyi seçenek olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, ABD’nin sert güç üzerindeki tekelini koruma amacının Trump’ın stratejisinin bir parçası olduğu ve Avrupa’nın, Amerika’nın düzeni korumasını beklerken kuralları tanımlamasının etik ve sürdürülebilir olmadığı ifade edilmektedir. Trump, Ukrayna’nın Avrupa’ya entegrasyonunu ve savunma garantileri almasını öneriyor. Bu yaklaşım, mevcut sistemin bazı sorunlarına dikkat çekiyor ve alternatif bir yol öneriyor. Batılı liderlerin mevcut tutumları göz önüne alındığında Ukrayna’nın mevcut savaş hedeflerine ulaşmasının zor olduğunu belirtiliyor. Trump’ın önerileri, mevcut duruma göre mantıklı olarak değerlendiriliyor ve Batılı liderlerin stratejilerinin gözden geçirilmesi gerektiğini öne sürüyor. Aynı zamanda Trump’ın önerileri, Avrupa’nın kendi güvenliğini sağlama konusundaki zayıflığını eleştiriyor ve daha agresif ve doğrudan bir yaklaşım benimsediğini savunuyor.
Trump, Rusya ile doğrudan müzakerelere başlamış ve bu süreçte Avrupa liderlerini dışlamıştır. ABD ve Rusya, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Ukrayna savaşıyla ilgili görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmeler, ABD’nin Rusya’ya yönelik izolasyon politikasının sona erdiğini ve ikili ilişkilerde bir reset yaşandığını gösteriyor. Ancak, bu görüşmelerde Ukrayna temsil edilmedi ve bu durum Zelensky tarafından eleştirildi. Trump ise Zelensky’i hedef göstererek “Bugün duydum ki biz davet edilmedik diyorlarmış. Üç yıldır oradasınız, üç yıl önce bunu bitirmeliydiniz’’ ifadelerini kullandı. Trump, Ukrayna’nın savaşı daha önce bitirme fırsatına sahip olduğu halde bunu yapmadığını söyledi. Ayrıca, Trump, Avrupa barış gücü askerlerinin Ukrayna’da konuşlanması fikrine destek verdi. Ukrayna’da seçimlerin yapılmadığını ve halkın Zelenskiy’den memnun olmadığını da belirtti. Son olarak, Trump, Avrupa’daki ABD askerlerini geri çekme gibi bir düşüncesinin olmadığını ifade etti. ABD-Rusya görüşmeleri, Avrupa’nın güvenliği konusunda belirsizlik yaratmış ve Avrupa liderlerinin ortak bir strateji geliştirmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Ancak Trump, son açıklamalarında Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığını kabul etmiş ve savaşın sona erdirilmesi için barış görüşmelerine devam edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu değişiklik, Trump’ın Ukrayna’ya karşı tutumunda bir yumuşama olarak değerlendirilmektedir.
Bu gelişmelerin yanı sıra, İngiltere Başbakanı Starmer, Rusya’ya karşı 67 yeni yaptırım açıklayarak Ukrayna’ya desteğini pekiştirdi. Starmer, Rusya’nın savaşta tüm kartları elinde tutmadığını ve ekonomik baskıyı arttırarak Putin’i taviz vermeye zorlamanın gerektiğini vurguladı. Dünya liderleri ve diplomatik temsilciler, Kiev’de bir araya gelerek savaşın mali, askeri ve insani etkilerini tartışırken, Rusya’nın G7’ye geri dönüp dönmemesi konusu da gündeme geldi. İngiltere Güvenlik Bakanı Dan Jarvis, bu konunun uluslararası müttefikler arasında tartışılması gerektiğini belirtti. Ukrayna, savaşın başlamasından bu yana topraklarının %11’ini kaybetti. Ancak, Batılı müttefiklerinin askeri yardımları sayesinde bazı bölgeleri geri almayı başardı.
Ukrayna-Rusya Savaşı ve ABD’nin Nadir Toprak Mineralleri Anlaşması
Ukrayna Başbakan Yardımcısı Olha Stefanishyna tarafından X’te paylaşılan bir gönderide ‘‘ABD ve Ukrayna, nadir toprak mineralleri konusunda bir anlaşma yapmaya yaklaşıyor’’ şeklinde duyurulduktan kısa bir süre sonra silindi. ABD ve Ukrayna arasında yapılacak bu anlaşma, Ukrayna’nın nadir toprak mineralleri üzerindeki potansiyelini ve stratejik önemini vurguluyor. Geçmişte Trump yönetiminin Ukrayna’dan yüksek miktarda nadir toprak minerali talep etmesi Kiev tarafından reddedilmişti. Ancak, mevcut müzakereler iki ülkenin çıkarlarını dengeleyecek bir anlaşmaya varmayı amaçlıyor.
ABD ve Ukrayna arasında nadir toprak mineralleri anlaşması, jeopolitik ve ekonomik açıdan büyük önem taşıyor. Bu anlaşma, Ukrayna’nın stratejik kaynaklarını ABD’ye açarak, iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirebilir ve Ukrayna’nın savaş sonrası ekonomik toparlanmasına katkıda bulunabilir. ABD, nadir toprak mineralleri konusunda Çin’e olan bağımlılığını azaltmak istiyor. Bu anlaşma, ABD’nin stratejik kaynaklara erişimini artırarak, küresel güç dengesinde önemli bir rol oynayabilir. Ukrayna, bu anlaşma ile Batı dünyası ile olan bağlarını güçlendirebilir. Ancak, Rusya’nın tepkisi ve olası misilleme riskleri göz önünde bulundurulmalıdır. Anlaşma, Ukrayna’ya önemli yatırımlar getirebilir ve ekonomik kalkınmayı hızlandırabilir. Ancak, bu yatırımların adil ve şeffaf bir şekilde yönetilmesi önemlidir. Ukrayna’nın nadir toprak mineralleri, ülkenin ekonomik geleceği için kritik öneme sahiptir. Bu kaynakların sürdürülebilir ve verimli bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Anlaşma, Ukrayna’da siyasi tartışmalara yol açabilir. Bazı kesimler, bu anlaşmanın ülkenin egemenliğini zedeleyebileceğini düşünebilir. ABD ile yapılan bu anlaşma, Ukrayna’nın NATO ve AB ile olan ilişkilerini de etkileyebilir. Bu bağlamda, Ukrayna’nın uluslararası arenada nasıl bir strateji izleyeceği önemlidir. Ukrayna, ABD ile olan ilişkilerini güçlendirirken, Rusya ile olan gerilimi azaltmaya yönelik diplomatik adımlar atmalıdır. Bu, bölgedeki istikrarı korumak için önemlidir.
Ukrayna, nadir toprak minerallerine dayalı ekonomisini çeşitlendirmeli ve diğer sektörlerde de büyümeyi teşvik etmelidir. Bu, ekonomik bağımlılığı azaltabilir ve sürdürülebilir kalkınmayı destekleyebilir. Ukrayna, ABD ile olan anlaşmayı diğer Batılı ülkelerle de genişletmeli ve uluslararası iş birliğini artırmalıdır. Bu, ülkenin küresel arenada daha güçlü bir konuma gelmesine yardımcı olabilir. Nadir toprak minerallerinin çıkarılması ve işlenmesi süreçlerinde çevresel sürdürülebilirlik ön planda tutulmalıdır. Bu, uzun vadeli ekonomik ve çevresel faydalar sağlayabilir. Ukrayna, ABD ile yapılan anlaşmada güvenlik garantileri talep etmeli ve bu garantilerin uygulanabilirliğini sağlamalıdır. Bu, ülkenin güvenliğini artırabilir ve olası tehditlere karşı koruma sağlayabilir. Sonuç olarak, ABD ve Ukrayna arasındaki nadir toprak mineralleri anlaşması, her iki ülke için de büyük fırsatlar sunuyor. Ancak, bu anlaşmanın başarılı olabilmesi için dikkatli bir strateji izlenmeli ve olası riskler göz önünde bulundurulmalıdır. Ukrayna, bu süreçte diplomatik, ekonomik ve siyasi dengeleri gözeterek, sürdürülebilir ve güvenli bir kalkınma yolunda ilerlemelidir.
Bu süreçte, ABD ve müttefikleri, Ukrayna’nın yanında yer alarak barış ve istikrarı koruma çabalarını sürdürmeye kararlı görünüyor. ABD Başkanı Donald Trump, Ukrayna etrafındaki küresel diyaloğu değiştirerek, barış görüşmelerine kapı araladı. Ancak, Trump’ın Zelensky’ye yönelik sert eleştirileri ve ‘‘diktatör’’ suçlamaları, diplomatik ilişkileri karmaşıklaştırdı. Trump’ın bu tutumu, Avrupa’da endişe yaratırken, uluslararası politikada yeni dinamikler yaratıyor.
Sonuç olarak, savaşın üçüncü yılında Ukrayna, doğuda Rusya ile savaş halinde iken, batıda uluslararası destek arayışını sürdürüyor. Bu dönemde Kiev ve Washington arasında yapılacak olan nadir toprak mineralleri anlaşması, Ukrayna’nın ekonomik ve stratejik konumunu güçlendirecek önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. ABD, Ukrayna’ya olan desteğini artırarak, ekonomik ve askeri yardımlarını sürdürebilir. Bu senaryoda, Ukrayna’nın NATO ve Avrupa Birliği üyeliği hedeflerine ulaşması için ABD’nin diplomatik desteği kritik olacaktır. ABD, Rusya ile doğrudan müzakerelere devam ederek, Ukrayna’da barışın sağlanması için diplomatik çözümler arayabilir. Bu süreçte, Ukrayna’nın çıkarlarının korunması ve uluslararası toplumun desteğinin sağlanması önemlidir. Ukrayna, uluslararası desteği arkasına alarak gelecekteki barış ve istikrar umutlarını sürdürmeye devam ediyor. Dünya liderleri, bu savaşın etkilerini hafifletmek ve Ukrayna’ya destek olmak için bir araya gelmeye devam ediyor. Ukrayna’nın müttefiklerinin desteğiyle barışı kazanma çabaları, bölgesel ve küresel güvenlik için büyük önem taşımaktadır.
[1]Keir Starmer, ABD’yi Ukrayna’yı korumak için güçlü bir güvence sağlamaya çağırıyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve UDİAD’ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.