ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, göçmenleri Libya’ya askeri uçakla göndermeyi planlıyor. Bu karar, ABD’nin göçmen politikalarında yeni bir döneme işaret ediyor ve uluslararası hukuk ile insan hakları açısından ciddi endişelere yol açıyor. Beyaz sarayın bu uygulaması ABD’nin sınır dışı politikalarında önemli bir değişiklik anlamına geliyor. Yetkililer, bu uygulamanın kısa süre içinde başlayabileceğini belirtiyor.
Bu planın uygulanması, ABD’nin göçmenleri üçüncü bir ülkeye gönderme politikalarının bir parçası olarak görülüyor. Ancak Libya’nın mevcut siyasi ve güvenlik durumu göz önüne alındığında, bu kararın uygulanabilirliği ve sonuçları tartışmalı hale geldi.
Libya’daki İnsan Hakları Durumu
Libya, 2011’deki iç savaştan bu yana siyasi istikrarsızlık ve güvenlik sorunlarıyla mücadele ediyor. Ülkede iki ayrı hükümet bulunuyor ve bu durum, göçmenlerin güvenliği açısından ciddi riskler oluşturuyor.
Uluslararası insan hakları örgütleri, Libya’daki göçmenlerin kötü muameleye maruz kaldığını, keyfi olarak gözaltına alındığını ve insanlık dışı koşullarda tutulduğunu rapor ediyor.
Amnesty International, Libya’daki göçmen gözaltı merkezlerini ‘‘dehşet verici’’ olarak nitelendiriyor.
Bu koşullar altında, ABD’nin göçmenleri Libya’ya göndermesi, uluslararası insan hakları normlarına aykırı bir durum…
Uluslararası Hukuk ve Geri Gönderme Yasağı
Uluslararası hukukta, ‘‘geri gönderme yasağı’’ (non-refoulement) prensibi, bir kişinin zulüm, işkence veya diğer ciddi insan hakları ihlallerine maruz kalabileceği bir ülkeye sınır dışı edilmesini yasaklar. Bu ilke, 1951 Mülteci Sözleşmesi ve Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme gibi uluslararası belgelerde yer almaktaydı.
ABD’nin göçmenleri Libya’ya göndermesi, bu ilkenin ihlali anlamına gelebilir. Özellikle Libya’daki mevcut insan hakları durumu göz önüne alındığında, bu kararın uluslararası hukuka uygunluğu sorgulanmaktadır.
Siyasi ve Diplomatik Tepkiler
Trump yönetiminin bu planı hem iç hem de dış politikada çeşitli tepkilere yol açtı. İnsan hakları savunucuları ve bazı politikacılar, bu kararın insan haklarına aykırı olduğunu ve ABD’nin uluslararası itibarını zedeleyeceğini belirtiyor.
Ayrıca, Libya’nın mevcut siyasi durumu ve güvenlik sorunları, bu planın uygulanabilirliğini ve sonuçlarını belirsiz hale getiriyor. ABD’nin bu kararı, uluslararası toplumda da yüksek bir endişeyle karşılanıyor.
Trump Döneminde Sınır Dışı Politikalarının Evrimi
Donald Trump, ilk başkanlık döneminden itibaren göçmen karşıtı söylemleriyle dikkat çeken bir liderdi. Meksika sınırına duvar örme vaadi, Müslüman ülkelere seyahat yasağı, DACA programının askıya alınması ve aileleri sınırda ayıran sıfır tolerans politikası bu yaklaşımın örnekleriydi.
2025 yılında ikinci dönemine başlayan Trump, daha radikal adımlarla gündeme geldi. Göçmenleri “ulusal güvenlik tehdidi” olarak tanımlamaya başladı ve sınır dışı sürecini hızlandırmak için adli süreçlerin bypass edilmesini önerdi. Bu kapsamda, ABD İç Güvenlik Bakanlığı’nın sivil uçuşlar yerine askeri lojistik kullanması, yeni bir dönemin başladığını gösteriyor.
‘‘ABD’nin sınırlarını korumak adına her türlü önlemi alacağız’’ (Donald Trump, 2025 Ulusal Güvenlik Forumu)
Ancak bu söylemler, anayasal güvenceler ve mülteci haklarıyla ciddi çelişkiler barındırıyor. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği (ACLU), bu uygulamaların sadece yasal değil, etik olarak da savunulamaz olduğunu belirtiyor.
Libya’daki Gözaltı Merkezlerinin İç Yüzü
Göçmenlerin gönderilmesi planlanan Libya, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), Human Rights Watch ve BM İnsan Hakları Konseyi gibi kuruluşlar tarafından uzun süredir eleştiriliyor.
2024 yılında yayımlanan HRW raporunda, Libya’daki göçmen gözaltı merkezlerinde:
- Cinsel şiddet,
- Elektrik verilerek yapılan işkenceler,
- Gıda ve hijyen yoksunluğu,
- Süresiz ve hukuksuz tutuklamalar vakalarının sistematik hale geldiği vurgulanıyor.
Birleşmiş Milletler’in 2025 tarihli özel raportör raporunda, bu merkezlerin “devlet dışı aktörler tarafından fiilen yönetildiği” ve “parayla salınan” bir sistem kurulduğu belirtiliyor. Bu da göçmenlerin gönderildiği yerin aslında hukuksuz bir cehennem olduğuna işaret ediyordu.
Uluslararası Mahkemeler ve Olası Hukuki Sonuçlar
ABD’nin göçmenleri Libya’ya sınır dışı etmesi durumunda, bu uygulamanın Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) veya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) nezdinde tartışma konusu olabileceği belirtiliyor. Özellikle non-refoulement ilkesinin ihlali, ABD’yi uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmemekle suçlanabilir.
“Devletler göçmenleri nereye gönderdiklerinden sorumludur. Eğer gönderilen ülkede işkence veya ölüm varsa, gönderen devlet de bu suçun parçasıdır.”
(BM İşkence Özel Raportörü – 2025 Raporu)
Bu bağlamda, sivil toplum örgütleri ve insan hakları savunucuları, Trump yönetimine karşı dava açmak için hazırlık yapmaktadır. ACLU ve Human Rights First, uygulamaların durdurulması için federal mahkemelere başvuruda bulunacaklarını açıklamıştır.
Medya, Akademi ve Sivil Toplumun Tepkisi
ABD’de çeşitli medya kuruluşları bu gelişmeyi “21. yüzyılda utanç verici bir politika” olarak tanımladı. New York Times, “Göçmenleri savaş bölgelerine göndermek, onları hayatta kalıp kalmayacakları bilinmeyen bir kumara sürüklemektir” manşetiyle çıkarken, The Atlantic bu uygulamayı “insan haklarına savaş ilanı” olarak değerlendirdi.
Akademisyenler de benzer görüşte. Harvard Üniversitesi’nden Prof. Linda Bosniak, bu tür politikaların sadece göçmenleri değil, anayasal devlet düzenini de tehdit ettiğini belirtti: “Bu kararlar göçmenleri düşmanlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda hukuk devleti ilkesini zedeler.”
Göçmen kökenli Amerikalıların oluşturduğu koalisyonlar ise büyük protesto eylemleri organize etmeye başladı. ABD genelinde en az 20 şehirde bu uygulamaya karşı gösteri yapılacağı duyuruldu.
Politik Riskler ve Küresel Yansımalar
Trump’ın Libya planı sadece iç politikada değil, dış politikada da ABD’ye zarar verme potansiyeline sahip. Avrupa Birliği, Kanada ve Latin Amerika ülkeleri, bu karara karşı açıklamalarda bulundu.
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, “ABD’nin bu kararı, Avrupa’nın Libya’daki insani çabalarına büyük zarar verir” dedi.
Aynı zamanda, Trump’ın bu hamlesinin diğer popülist liderler tarafından da örnek alınması endişesi yaygınlaşıyor.
“Eğer ABD göçmenleri savaş bölgelerine gönderebiliyorsa, başka ülkeler neden göndermesin?”
(The Guardian, Editoryal-Mayıs 2025)
Bu da göçmen koruma sistemlerinin çökmesi ve uluslararası hukukun fiilen işlevsizleşmesi anlamına gelebilir.
Hukuku Aşan, İnsanlığı Yaralayan Bir Uygulama
ABD’nin göçmenleri Libya’ya askeri uçakla göndermeyi planlaması, uluslararası hukuk ve insan hakları açısından ciddi endişelere yol açmaktadır. Libya’daki mevcut insan hakları ihlalleri ve güvenlik sorunları, bu kararın uygulanabilirliğini ve etik boyutunu tartışmalı hale getiriyor.
Bu planın hayata geçirilmesi, ABD’nin uluslararası yükümlülüklerini ve insan haklarına olan bağlılığını sorgulatabilir. Uluslararası toplumun ve insan hakları örgütlerinin bu konuda nasıl bir tutum sergileyeceği, önümüzdeki süreçte belirleyici olacaktır.
Bu, sadece sınır güvenliği değil; insanlık sınavıdır.
Kaynakça
- Reuters: “U.S. may soon deport migrants to Libya on military flight”, 7 Mayıs 2025
- The Independent: “Trump administration plans to send migrants to Libya’s ‘horrific’ detention centers”, 6 Mayıs 2025
- Amnesty International: “Libya: Human rights abuses in detention centers”, 2024
- Human Rights Watch: “No Escape: Abuse and Extortion in Libyan Detention Facilities”, 2024
- UNHCR: “The Principle of Non-Refoulement”, Geneva, 2025
- ACLU: “Statement on Trump deportation policies”, 2025
- New York Times & The Atlantic, editoryal içerikler – Mayıs 2025