Yazar: Sümeyra ULUS
Tarihsel Arka Plan: Nükleer Gerilimlerin Diplomasiyi Belirlediği Süreç
İran-ABD ilişkilerinin tarihsel bağlamı, iki ülke arasındaki nükleer müzakerelerin karmaşıklığını anlamak için kritik bir öneme sahiptir. İran ve ABD arasındaki nükleer görüşmeler, 20. yüzyılın sonlarından itibaren dünya siyasetinde önemli bir yer tutmuş, uluslararası ilişkilerin şekillenmesinde belirgin bir rol oynamıştır;
İran’ın nükleer enerji programı 1950’li yıllarda ABD’nin desteğiyle, ‘‘Barış İçin Atom (Atoms for Peace)’’ girişimi kapsamında başlatılmıştır. Ancak 1979 İran Devrimi, bu iş birliğinde bir dönüm noktası olmuş ve taraflar arasında gerilimi artırmıştır. 1980’ler boyunca İran-Irak Savaşı gibi bölgesel çatışmalar, İran’ın stratejik çıkarlarını derinleştirmiş, nükleer teknolojiye olan ilgiyi artırmıştır. 2000’lerin başında, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerine başladığının tespit edilmesi, Washington ve Tahran arasında yeni bir gerginlik dalgası yaratmıştır. Batılı ülkeler, İran’ın bu programının nükleer silah üretimine yol açabileceğinden endişe duymuş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bu doğrultuda çeşitli yaptırımları devreye sokmuştur.
ABD’nin de dahil olduğu P5+1 ülkeleri ile İran, yıllarca süren müzakereler sonucunda 2015 yılında Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) adıyla bilinen anlaşmaya varmıştır. Bu anlaşma, İran’ın nükleer faaliyetlerini sınırlaması karşılığında ekonomik yaptırımların hafifletilmesini öngörmüştür. Ancak 2018’de ABD’nin anlaşmadan tek taraflı çekilmesi, bu çerçevede yapılan diplomatik kazanımları ciddi şekilde zayıflatmıştır. ABD’nin çekilmesinin ardından İran, nükleer faaliyetlerini yeniden hızlandırırken taraflar arasındaki gerilim bir kez daha tırmanmıştır. 2021’den bu yana, JCPOA’ın yeniden canlandırılmasına yönelik müzakereler çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmıştır.
Görüşmelerde Teknik ve Diplomatik Dinamikler
İran ve ABD arasında devam eden nükleer müzakerelerin “uzmanlar düzeyinde” aşamaya taşınması, görüşmelerde önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilirken, bu durumun müzakere sürecinin hızlı ilerlediğine dair bir işaret olarak görülmesi dikkat çekiyor. Ancak bu gelişmenin bir anlaşmanın yakın olduğu anlamına gelmediği vurgulanıyor. Teknik düzeyde yapılan bu görüşmeler, her iki tarafın müzakerelerde pragmatik ve gerçekçi hedefler belirlemeye çalıştığını ve ayrıntıları analiz etmek istediklerini ortaya koyuyor.
ABD ve İran arasındaki müzakerelerde, İran’ın uranyum zenginleştirme oranları ve balistik füze programları gibi kritik konular masaya yatırılıyor. 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmada İran’ın uranyum zenginleştirme oranı %3.67 ile sınırlandırılmışken, İran’ın şu anda bazı uranyumu %60 saflığa kadar zenginleştirmesi, teknik olarak silah seviyelerine yaklaşıldığını gösteriyor. Bu durum, müzakerelerin en karmaşık ve hassas noktalarından biri olarak öne çıkıyor. İran’ın zenginleştirme oranını artırma talepleri ile ABD’nin bu programı tamamen durdurma yönündeki sert talepleri arasında ciddi bir gerilim bulunuyor.
Uzman düzeyindeki görüşmelerin değeri, tarafların siyasi düzeyde bir bağlılık göstermesine dayanıyor. Eğer siyasi liderler büyük prensiplerde anlaşmazlık yaşıyorlarsa, teknik uzmanların yaptığı görüşmeler yalnızca bir zaman kaybına dönüşebilir. Geçmişte yapılan anlaşmalarda, uzmanların teknik detaylarda oynadığı rolün kritik olduğu gözlemlenmişti; nitekim 2015 nükleer anlaşmasında Ernest Moniz ve Ali Akbar Salehi gibi teknik uzmanların varlığı, anlaşmanın detaylarının netleştirilmesinde belirleyici olmuştur.
Günümüzde, İran’ın toplam uranyum stoğunun yaklaşık 8,294 kilogram olduğu bildiriliyor. Bu miktar, daha önce belirlenen sınırların çok ötesinde olup, potansiyel olarak müzakerelerin gidişatını önemli ölçüde etkileyebilir. Uzmanların görüşmelerdeki rolü, sadece anlaşmanın uygulanabilirliğini sağlamakla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda bu uygulamaların doğrulanabilirliğini garanti altına almayı içeriyor. ABD’nin güçlü bir teknik ekiple görüşmelere katılma zorunluluğu, İran’ın nükleer silahlara yönelmesi durumunda bunu tespit edebilmek ve zamanında tepki verebilmek açısından önem arz ediyor.
Nükleer Görüşmelerin Temel Hedefleri Nelerdir?
İran ve ABD, Tahran’ın nükleer faaliyetlerine dair ikinci tur diplomatik görüşmeleri tamamlayarak, İran’ın kapsamlı nükleer altyapısının sökülmesini gerektirmeyen hızlı müzakereler için bir gündem belirledi. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Başkan Trump’ın elçisi Steve Witkoff ile görüştükten sonra, teknik detayların tartışılması için uzman bir grubun önümüzdeki günlerde bir araya geleceğini açıkladı. Konular arasında, uranyum zenginleştirme seviyeleri, nükleer stokların büyüklüğü ve anlaşmaya uyumun nasıl izlenip doğrulanacağı gibi başlıklar yer alıyordu.
Bununla birlikte, Trump yönetimi içinde bölünmeler yaşandı. İran’ın nükleer yakıt üretme yeteneğini koruması üzerine yapılan tartışmalar, Trump’ın danışmanları arasında farklı görüşlere yol açtı. Özellikle Michael Waltz ve Marco Rubio gibi isimler, İran’ın nükleer yakıt üretme yeteneğini tamamen ortadan kaldırmanın önemini savundu. Trump’ın, İran’ın nükleer tesislerini tamamen tasfiye etme taleplerinden vazgeçmeye istekli olduğu yönündeki sinyaller, müzakereler için kritik bir eşik oluşturdu.
Uluslararası arenada nükleer görüşmeler, genellikle birkaç temel hedef çerçevesinde şekillenir. Bu hedefler, taraf ülkeler arasındaki güvensizliği azaltmayı, bölgesel ve uluslararası istikrarı güçlendirmeyi amaçlar. Özellikle İran ve ABD arasında gerçekleşen görüşmelerde, belirli öncelikler öne çıkmaktadır;
Başlıca hedeflerden biri, nükleer silah geliştirilmesini sınırlamaktır. Uluslararası toplum, nükleer silahların yayılmasını önlemeye yönelik çabalarını uzun süredir sürdürmektedir. Bu bağlamda, İran’ın barışçıl enerji arzını temin ederek nükleer programını askeri boyuttan uzak tutması önem taşır. Görüşmelerin teknik maddeleri arasında uranyum zenginleştirme seviyesinin azaltılması ve buna dair uluslararası gözetim mekanizmalarının güçlendirilmesi yer alır.
Bir diğer hedef, ekonomik yaptırımları ele almak ve hafifletmektir. İran’a uygulanan ağır ekonomik yaptırımlar, ülkenin ekonomisinde derin etkiler yaratmış ve halk üzerinde ciddi bir yük oluşturmuştur. Nükleer programa yönelik kısıtlamaların getirilmesi halinde, ABD ve diğer tarafların ekonomik yaptırımları aşamalı olarak kaldırması gündeme gelebilir. Böylece, İran’ın uluslararası pazarlara yeniden entegrasyonu mümkün olacaktır.
Görüşmelerin bir başka amacı ise bölgesel güvenliği artırmaktır. İran’ın nükleer faaliyetleri, başta İsrail ve Körfez ülkeleri olmak üzere, pek çok komşu ülke tarafından tehdit olarak algılanmaktadır. Bu çerçevede yapılacak anlaşmaların, yalnızca taraflar arasında değil, geniş çapta bir güven ortamı oluşturması amaçlanmaktadır. Ayrıca taraflar, nükleer enerjinin uluslararası kurallar çerçevesinde barışçıl ve güvenli kullanımını da teşvik etmeye çalışmaktadır.
ABD ve İran Perspektifinden Diplomasiye Bakış
Görüşmelerin ardından, İranlı yetkililer, nükleer zenginleştirme seviyelerini Obama yönetimi altında yapılan 2015 anlaşmasında belirlenen yüzde 3,67 seviyesine indirmeye açık olduklarını ifade ettiler. Öte yandan, İranlı yetkililer, milyarlarca dolarlık yatırımları koruyarak bir çözüm arayışındalar ve askeri bir müdahaleden kaçınmak için müzakerelere devam ediyorlar.
İran, nükleer programını savunurken çalışmaların barışçıl amaçlarla yürütüldüğünü iddia etmektedir. Özellikle uydu görüntülerinin gösterdiği üzere İran, Kolang Gaz La Dağı’nın altında yer alan nükleer tünel komplekslerini güçlendirerek bu tesisleri saldırılara karşı koruma çemberine almıştır. Bu stratejik hamle, İsrail ve ABD’nin nükleer tesislere yönelik tehditleri bağlamında değerlendirildiğinde, İran’ın hem teknik hem de politik açıdan güç kazanma arayışında olduğunu ortaya koymaktadır. İran’ın, bu tesislerde yüksek saflıkta zenginleştirilmiş uranyum veya beyan edilmemiş nükleer malzemeler bulundurduğuna dair iddialar da uluslararası toplumda kaygı yaratmaktadır. Tahran’ın BM Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) denetim taleplerini reddetmesi ise İran’ın nükleer programının şeffaflığı konusundaki eleştirileri artırmıştır.
ABD’nin İran ile yürütülen nükleer görüşmelere olan yaklaşımı hem tarihsel bağlam hem de stratejik çıkarlar açısından dikkatle değerlendirilmesi gereken bir konudur. Bu bağlamda, ABD’nin yaklaşımını şekillendiren temel faktörler; bölgesel güvenlik kaygıları, uluslararası normların korunması ve müttefikleri ile olan ilişkilerin sürdürülmesidir. ABD, görüşmelerde İran’ın balistik füze programı ve bölgesel müdahalelere de yer verilmesini talep etmektedir. Bu talepler ise İran tarafından içişlerine müdahale olarak yorumlanarak reddedilmektedir. Buna ek olarak, ABD’nin nükleer görüşmelere yaklaşımında uluslararası toplumun baskıları ve İsrail gibi bölgesel müttefiklerin güvenlik endişeleri de belirleyici olmuştur. ABD’nin, İran’a yönelik diplomatik baskılar ile ekonomik yaptırımları bir arada kullanarak müzakere masasına güçlü bir pozisyonla oturmaya çalıştığı gözlemlenmektedir. İran’ın anlaşmayı ihlal etmesi durumunda ise daha sert yaptırımlar uygulanacağına dair uyarılar yapılmıştır. ABD’nin bu tutumu hem diplomasi hem de cezalandırma araçlarını eş zamanlı bir şekilde kullanma stratejisi olarak tanımlanabilir.
Son Görüşmelerde Öne Çıkan Tartışmalar
Son dönemde İran ve ABD arasındaki nükleer müzakerelerde ortaya çıkan tartışmalar hem uluslararası çevrelerde hem de akademik analizlerde geniş yankı bulmuştur. Tartışmaların merkezinde İran’ın nükleer programına ilişkin uranyum zenginleştirme faaliyetleri ve ABD’nin yaptırımlar konusundaki ısrarı yer almaktadır. Bu bağlamda, taraflar arasındaki derin güvensizlik, müzakerelerin ilerlemesini zorlaştıran önemli bir faktör olarak öne çıkmıştır.
İran, uranyum zenginleştirme konusunda kendi teknik altyapısını geliştirmesi gerektiğini savunarak bu faaliyetlerin barışçıl amaçlar taşıdığını ifade etmektedir. Ancak ABD ve Batı’daki müttefikleri, bu faaliyetlerin nükleer silah üretimine zemin hazırlayabileceği endişesiyle durumu yakından takip etmektedir. Özellikle İran’ın %60 oranında uranyum zenginleştirme kapasitesine ulaşması, karşılıklı suçlamaları artırarak müzakere masasında belirgin bir gerilim yaratmıştır.
ABD tarafında, İran’a uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılması hususu diğer bir önemli tartışma başlığı olarak belirmektedir. İran, bu yaptırımların kaldırılmasını bir ön koşul olarak dile getirse de Washington yönetimi, Tahran’ın nükleer taahhütlerini yerine getirmeden yaptırımların kaldırılmasının mümkün olmadığını vurgulamaktadır. Bu durum, müzakerelerin kilitlenmesine yol açan temel ihtilaf noktasını oluşturmuştur.
Öne çıkan diğer tartışmalar ise şunlardır:
- Tahran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) denetçilerine erişim sağlama konusundaki sınırlamaları.
- ABD’nin “maksimum baskı” stratejisini sürdürme ya da hafifletme konusunda yaşadığı iç siyasi tartışmalar.
- Bölgesel güvenlik dinamiklerinin İran-ABD arasındaki görüşmelere dolaylı etkisi.
Bu noktada her iki tarafın da pozisyonlarındaki katılık, diplomatik çözüm ihtimallerini zora sokmakta ve uluslararası toplumu belirsizlik içinde bırakmaktadır. Müzakerelerdeki bu çetrefilli konular, ilerleyen süreç açısından belirleyici bir rol oynamaktadır.
Bölgesel Güçlerin Müzakerelerden Beklentileri ve Potansiyel Sonuçları
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurmasını ve sadece sivil bir nükleer program için gerekli olan zenginleştirilmiş materyalleri ithal etmesini gerektiğini vurguladı. Ancak İran, uranyumu zenginleştirme hakkının tartışılmaz olduğunu ve sıfır zenginleştirmenin kabul edilemez olduğunu belirtti. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, İran’ın uranyum zenginleştirme sürecini hızlandırarak %60’lık bir saflık seviyesine ulaştığını raporladı ve bu durum silah sınıfı seviyesine yakın olarak değerlendirildi. Tahran ve Washington arasında, bu tartışmalı nükleer programla ilgili müzakerelerin üçüncü turu 26 Nisan günü gerçekleştirilecektir.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Pekin ziyareti, Tahran’ın nükleer müzakereler konusundaki stratejik duruşunu ve uluslararası alanda müttefiklerinin desteğini güçlendirme çabalarını yansıtıyor. ABD ile devam eden görüşmeler sırasında Çin’e verilen brifing, İran’ın nükleer programını uluslararası arenada diplomatik yollarla savunma kararlılığını ortaya koyuyor. Arakçi, ‘‘iyi niyet’’ ve ‘‘ciddiyet’’ vurgusuyla, geçmişteki zorluklara rağmen diyalogda ısrarcı bir tutum sergiliyor.
Çin tarafı ise, İran’ın barışçıl nükleer enerji hakkını desteklerken, ABD’nin tek taraflı yaptırımlarına karşı durarak bölgedeki etkisini artırmaya devam ediyor. Bu görüşme, iki ülkenin 25 yıllık stratejik iş birliği anlaşması bağlamında ilişkilerini derinleştirme çabalarını da perçinliyor. Ayrıca İran’ın, İsrail’in politikalarına yönelik eleştirilerini ve ABD’nin Yemen’deki eylemlerine karşı tepkilerini dile getirmesi, Tahran’ın bölgedeki temel sorunlara dair tavrını netleştiriyor.
Bu tür diplomatik buluşmalar, İran ve Çin’in uluslararası arenada ‘‘tek taraflılık’’ ve ‘‘küresel zorbalık’’ kavramlarına karşı ortak bir direnç gösterme isteğini gözler önüne seriyor. Çin’in, İran ile iş birliğini artırarak daha geniş bir siyasi güven inşa etme arzusu, iki ülkenin birbirine olan bağlılığını daha da güçlendiriyor. İran-Çin ilişkilerinin bu dönemdeki gelişimi, sadece iki ülke arasında değil, küresel güç dengeleri açısından da dikkatle izlenmesi gereken bir süreç olarak öne çıkıyor. Avrupa Birliği, Rusya ve Çin gibi aktörlerin arabuluculuk çabaları, süreci hızlandırma potansiyeline sahiptir. Ancak, Ukrayna savaşı gibi küresel meselelerin bu girişimler üzerinde olumsuz etkiler yaratma ihtimali göz ardı edilmemelidir.
Umman’ın arabuluculuk rolü de bu müzakerelerin önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Umman Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamaları, tarafların İran’ın barışçıl nükleer enerji üretme yeteneğini korurken nükleer silah geliştirme şüphesini tamamen ortadan kaldırmayı amaçlayan adil, kalıcı ve bağlayıcı bir anlaşmaya odaklandığını göstermektedir.
Bu görüşmeler sadece İran ve ABD arasındaki ilişkilere değil, aynı zamanda Orta Doğu’daki genel güç dengelerine de etkide bulunabilir. Bölgedeki diğer aktörlerin diplomatik desteği ve bu görüşmelere verdiği önem, sürecin geniş çaplı etkilerini ortaya koymaktadır. Özellikle Suudi Arabistan’ın olumlu tavrı, görüşmelerin bölgesel bir istikrar sağlayabileceğine işaret etmektedir.
Kamuoyu ve Medyanın Görüşmelere Etkisi
İran ve ABD arasındaki nükleer müzakereler, yalnızca diplomatik ve politik aktörlerin değil, aynı zamanda medyanın ve kamuoyunun da yoğun ilgisini çekmektedir. Bu tür çok taraflı müzakerelerde halkın algısı ve medya temsilinde ortaya çıkan anlatılar, tarafların karar alma sürecini etkileyebilecek önemli unsurlar arasında yer alır.
Medya aracılığıyla yayılan içerikler hem müzakerelere ilişkin beklentilerin şekillenmesine hem de tarafların pozisyonlarına karşı ulusal ve uluslararası tepkiyi harekete geçirmektedir. Özellikle İran ve ABD gibi siyasi tarihleri çelişkilerle dolu iki ülkenin masada olduğu bir konuda, gazetecilerin ve haber ajanslarının kullandığı dilin üzerinde toplumsal bir dikkat oluşmaktadır. Uzlaşma ya da anlaşmazlık haberleri çoğu zaman tek taraflı çerçevelerle sunulmakta, bu da tarafların niyet ve arzularına yönelik yanlış algılar oluşturabilmektedir.
Kamuoyunun rolü de bu bağlamda belirgindir. ABD’de, kamuoyunun nükleer anlaşma konusundaki desteği veya karşıtlığı, Kongre üyelerinin tutumunu etkilemektedir. Benzer şekilde, İran’da medya ve kanaat önderleri, ulusal onur ve egemenlik gibi temaları öne çıkararak halkın müzakerelere yaklaşımını şekillendirebilir. Bu durum müzakerelere yönelik iç baskıları artırırken, diplomatların manevra alanını daraltabilir.
Ayrıca, sosyal medya platformlarının giderek artan etkisiyle, bilgi akışının hızlanması ve filtresiz bir şekilde yayılması, müzakere sürecinde yanıltıcı haberlerin veya dezenformasyonun yayılmasına da zemin hazırlamaktadır. Bunun sonucunda, masaya oturan taraflar yalnız birbirleriyle değil, kamuoyunda oluşturulan algılarla da mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, medya ve kamuoyu hem bir fırsat hem de bir sınav alanı yaratmaktadır.
Olası Bir Anlaşmanın Orta Doğu’daki İstikrar ve Güvenlik Üzerindeki Etkileri
Roma’daki ikinci tur görüşmeler, İran ve ABD’nin diplomatik çerçevede ilerleme sağlama niyetini ortaya koymuştur. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin olumlu açıklamaları, görüşmelerin yapıcı bir atmosferde gerçekleştiğini göstermektedir. Ummanlı arabulucuların desteğiyle yürütülen bu süreçte, taraflar arasında mesaj alışverişi yapılmış ve olası bir anlaşma için çerçeve tasarımı üzerinde çalışılmıştır.
Orta Doğu, tarih boyunca jeopolitik rekabetlerin ve güç mücadelelerinin merkezinde yer almıştır. Bölgenin dinamik güvenlik mimarisi, İran’ın nükleer programı ve buna bağlı uluslararası müzakerelerle daha karmaşık bir hale gelmiştir. İran ile ABD ve diğer büyük güçler arasında varılacak olası bir anlaşma, bölgesel istikrar ve güvenlik üzerinde çok yönlü etkiler yaratabilir. Bu bağlamda, anlaşmanın muhtemel sonuçları şu şekilde analiz edilebilir:
Bölgesel Güç Dengesi: Bir anlaşmanın en önemli etkilerinden biri, Orta Doğu’daki güç dengesi üzerindeki sonuçları olacaktır. İran’ın nükleer programının sınırlandırılması, Suudi Arabistan ve İsrail gibi ülkelerin güvenlik endişelerini bir ölçüde azaltabilir. Ancak aynı zamanda İran’ın üzerindeki ekonomik yaptırımların kalkması, ülkenin bölgesel nüfuzunu artırmasına olanak sağlayabilir. Bu durum, İran ile Suudi Arabistan arasında süregelen rekabetin yeni bir boyut kazanmasına yol açabilir.
Nükleer Silahlanma Yarışı: Olası bir anlaşma, bölgedeki nükleer silahlanma yarışını kontrol altına alabilir. İran’ın nükleer programına yönelik kısıtlamalar, Suudi Arabistan gibi ülkelerin nükleer silah edinme arayışlarını engelleyebilir. Ancak anlaşmanın başarısız olması durumunda, bölgesel aktörlerin kendi caydırıcılık kapasitelerini artırma çabaları hızlanabilir ve bu da bölgedeki silahlanma yarışını tetikleyebilir.
Ekonomik İstikrar ve Enerji Güvenliği: ABD’nin ekonomik yaptırımları nedeniyle zor durumda olan İran ekonomisi, olası bir anlaşma ile yeniden canlanabilir. Bu durum, İran’ın petrol ve gaz ihracatını artırarak küresel enerji piyasalarına olumlu etkiler sağlayabilir. Ancak bölgedeki enerji altyapısına yönelik güvenlik tehditlerinin devam etmesi, enerji güvenliğini tam anlamıyla sağlamayı zorlaştırabilir.
Mezhepsel ve Etnik Çatışmalar: Anlaşma, İran’ın uluslararası arenadaki izolasyonunu hafifletirken, bölgedeki Şii grupların siyasi ve askeri gücünü artırabilir. Bu durum, Sünni-Şii çatışmalarını daha da derinleştirebilir ve Yemen, Lübnan, Irak ve Suriye gibi ülkelerdeki mevcut çatışmaları etkileyebilir.
Küresel Güçlerin Bölgedeki Rolleri: Olası bir anlaşma, ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin Orta Doğu’daki diplomatik etkinliğini artırabilir. Çin ve Rusya gibi küresel aktörler de anlaşmanın sonuçlarını dikkatle izleyerek bölgedeki stratejik pozisyonlarını yeniden değerlendirebilir.
Roma’daki görüşmeler, sadece İran ve ABD arasındaki ilişkiler için değil, aynı zamanda Orta Doğu’daki güç dengeleri ve uluslararası diplomasi için de önemli sonuçlar doğurabilir. Örneğin, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın sürece dahil olması, doğrulama ve izleme mekanizmalarının güvence altına alınması açısından kritik bir rol oynamaktadır. Rafael Grossi’nin görüşmelere katılımı, teknik detayların ele alınması ve taraflar arasında güvenin yeniden tesis edilmesi adına önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir. ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları ve bu yaptırımların ekonomik etkileri, müzakerelerin bağlamını şekillendiren önemli unsurlardır. İran’ın bu süreçte ‘‘ölçülü ve mâkul’’ bir yol izleme isteği, diplomatik başarıya ulaşma olasılığını artırmaktadır.
Sonuç ve Değerlendirme
Herhangi bir ülkenin geleceğinin zaman içinde gelişebilecek çeşitli faktörlere bağlı olduğunu vurgulamak önemlidir. Washington’daki İran politikası tartışmaları, Trump yönetiminin İran’la nükleer müzakerelerdeki pozisyonunun karmaşıklığını gözler önüne seriyor. İran’la yapılan dolaylı görüşmelerde ilerleme sağlandığına dair raporlar, müzakere edilmiş bir anlaşmanın mümkün olduğunu gösteriyor. Öte yandan, İran’la anlaşmayı destekleyenler ile askeri müdahaleyi savunanlar arasında ciddi bir çatışma bulunuyor. Özellikle İsrail ve Washington’daki sertlik yanlıları, İran’ın nükleer programını askeri yollarla hedef almayı bir çözüm olarak görüyor.
Sorunun merkezinde, İran’ın Beyaz Saray’daki çaresizlik algısı değil, Trump yönetiminin karşı karşıya olduğu keskin bir tercih yatıyor. Bu tercih, yalnızca iki uç seçenek arasında yapılacak bir seçimden ibaret: ya yaptırımların büyük ölçüde hafifletilmesi karşılığında İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sıkı denetim altında sınırlayan bir anlaşma, ya da İran’ın nükleer programını tamamen yok etmeyi hedefleyen bir askeri müdahale. Bu, yalnızca bir diplomasi ya da savaş meselesi değil; aynı zamanda ABD’nin bölgedeki stratejik vizyonunun sınavıdır. Yönetimin bu kritik kararı, yalnızca İran’la ilişkileri değil, aynı zamanda Orta Doğu’daki dengeleri ve ABD’nin küresel liderlik rolünü şekillendirecek bir dönüm noktasıdır.
Trump yönetimi, savaş ya da diplomasi arasında kesin bir seçim yapmak zorunda. Bu ikilemde, tarafların birbirlerine olan güvensizliği ve bölgesel dinamiklerin karmaşıklığı, süreci daha da zorlaştırıyor. Tüm bu durum, yalnızca bir nükleer anlaşmanın ötesine geçerek, ABD’nin bölgedeki genel stratejisiyle doğrudan bağlantılı hale geliyor.
İran ile uluslararası toplum arasında varılacak olası bir anlaşma, Orta Doğu’daki istikrar ve güvenlik üzerinde derin etkiler yaratma potansiyeline sahiptir. Bununla birlikte anlaşmanın başarısı, tarafların yükümlülüklerini yerine getirme konusundaki kararlılıklarına ve bölgesel aktörlerin iş birliğine bağlıdır. Bu görüşmelerin yapıcı bir atmosferde gerçekleşmesi, tarafların diplomatik iradesini ve uluslararası toplumun desteğini yansıtmaktadır. Ancak, bu süreçte karşılaşılan zorluklar ve belirsizlikler, gelecekteki senaryoları şekillendirecek kritik unsurlar olarak öne çıkmaktadır;
Birinci senaryo, tarafların bir anlaşmaya varması ve bu anlaşmanın bölgesel ve küresel istikrarı artırmasıdır. İran’ın nükleer programını barışçıl bir şekilde sürdürmesi ve ABD’nin yaptırımları kaldırması, Ortadoğu’daki güç dengelerini olumlu yönde etkileyebilir. Bu senaryo, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) doğrulama ve izleme mekanizmalarıyla desteklenerek, uluslararası toplumun güvenini kazanabilir.
İkinci senaryo, müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması ve gerilimin daha da artmasıdır. Bu durumda, İran’ın nükleer programını hızlandırması ve ABD’nin daha sert yaptırımlar uygulaması, bölgesel çatışmaları tetikleyebilir. Bu senaryo, uluslararası toplumun müdahalesini ve bölgesel aktörlerin daha aktif bir rol üstlenmesini gerektirebilir.
Üçüncü senaryo, müzakerelerin uzun vadeli bir süreç haline gelmesi ve tarafların kademeli olarak ilerleme sağlamasıdır. Bu senaryo, diplomatik çabaların devam etmesini ve tarafların karşılıklı güven inşa etmesini gerektirir. Umman gibi arabulucu ülkelerin rolü, bu süreçte kritik bir öneme sahip olabilir.
Olası bir anlaşma, bölgesel güç dengelerini yeniden şekillendirirken, İran’ın ekonomik ve politik kapasitesini artırabilir. Ancak bu, bölgedeki rekabeti daha da körükleme riskini taşır. Nükleer silahlanma yarışının kontrol altına alınması ve diplomatik çözümlere öncelik verilmesi, yalnızca Orta Doğu değil, küresel güvenlik açısından da kritik öneme sahiptir.
Diplomatik ilerleme umutlarının gerçekleşmesi için uluslararası toplumun koordineli bir şekilde hareket etmesi şarttır. Bu bağlamda, tarafların uzun vadeli çıkarlarını önceliklendiren politikalar geliştirmeleri ve barışçıl çözüm arayışlarını sürdürmeleri gerekmektedir. Peki, bu anlaşma, uluslararası sistemde dönüşüm yaratacak bir model mi, yoksa sadece geçici bir çözüm olarak mı kalacak? Bu sorunun cevabını zaman ve tarafların tutumlarındaki samimiyet belirleyecektir. Bölgedeki tüm aktörlerin diplomasi ve barışçıl iş birliğini önceliklendirmesi, geleceğe umutla bakmak için bir temel oluşturabilir. Özetle, uluslararası diplomasi, bölgesel istikrarın anahtarı olmaya devam ederken, geleceğin belirsizliği içinde umut ışığını yakalamak için cesur adımlar atılmalıdır.
Kaynakça
AlArabiya Network. Iran must end uranium enrichment under any nuclear deal with US, Rubio says. https://english.alarabiya.net/News/middle-east/2025/04/24/iran-must-end-uranium-enrichment-under-any-nuclear-deal-with-us-rubio-says, Son Erişim: 24.04.2025.
Al Jazeera. Iran-US talks updates: Two sides to hold more nuclear discussions. https://www.aljazeera.com/news/liveblog/2025/4/19/iran-us-talks-live-nuclear-discussions-to-begin-in-italys-rome, Son Erişim: 24.04.2025.
Anadolu Ajansı. Iran briefs China on nuclear talks with US. https://www.aa.com.tr/en/asia-pacific/iran-briefs-china-on-nuclear-talks-with-us/3544969, Son Erişim: 24.04.2025.
Arab Center Washington DC. Trump Might Go for a Nuclear Deal Without a Larger Middle East Strategy. https://arabcenterdc.org/resource/trump-might-go-for-a-nuclear-deal-without-a-larger-middle-east-strategy/, Son Erişim: 24.04.2025.
NBC News. What do ‘expert level’ talks signal for the progress of Iran-U.S. nuclear negotiations? https://www.nbcnews.com/news/world/expert-level-talks-signal-progress-iran-us-nuclear-negotiations-rcna202307, Son Erişim: 24.04.2025.
Newsweek. Satellite Image Shows Iran Reinforcing Nuclear Complex. https://www.newsweek.com/satellite-image-shows-iran-reinforcing-nuclear-complex-2063480, Son Erişim: 24.04.2025.
PBS News. US-Iran nuclear talks at ‘very crucial’ stage, UN’s atomic watchdog says. https://www.pbs.org/newshour/world/us-iran-nuclear-talks-at-very-crucial-stage-uns-atomic-watchdog-says, Son Erişim: 24.04.2025.
Reuters. Iran fortifying buried nuclear sites as talks with US continue, report says. https://www.reuters.com/world/iran-fortifying-buried-nuclear-sites-talks-with-us-continue-report-says-2025-04-23/, Son Erişim: 24.04.2025.
Reuters. Iran can’t enrich uranium, could only import it for civilian program, Rubio says. https://www.reuters.com/business/energy/iran-cant-enrich-uranium-could-only-import-it-civilian-program-rubio-says-2025-04-23/, Son Erişim: 24.04.2025.
The New York Times. In Iran Talks, Trump Is Edging Toward Reviving an Old Deal. https://www.nytimes.com/2025/04/19/world/middleeast/us-iran-nuclear-talks.html#, Son Erişim: 24.04.2025.
The Telegraph. US-Iran nuclear talks move to ‘next level’. https://www.telegraph.co.uk/world-news/2025/04/19/us-iran-nuclear-talks-resume-in-rome/, Son Erişim: 24.04.2025.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve UDİAD’ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.