Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Avrupa Birliği ve Orta Asya Arasında Yeni Stratejik Dönem: Semerkant Zirvesi

2025 yılının Nisan ayında Özbekistan’ın Semerkant kentinde düzenlenen Birinci Avrupa Birliği-Orta Asya Zirvesi, bölgesel ve küresel diplomasi açısından çok boyutlu sonuçlar doğuran bir etkinlik olmuştur. Bu zirve, Avrupa Birliği ile Orta Asya ülkeleri arasında stratejik ortaklık seviyesine yükseltilen iş birliği sürecini resmileştirirken, zirve sonrası yayımlanan ortak bildiride yer alan Kıbrıs meselesine ilişkin vurgular, özellikle Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti açısından dikkat çekici diplomatik yansımalar üretmiştir. Zirvede Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan liderlerinin Avrupa Birliği yetkilileriyle bir araya gelmesi, Orta Asya’nın küresel güç merkezleri arasındaki denge arayışlarının yeniden şekillendiği bir döneme denk gelmiştir. Zirve kapsamında AB tarafından duyurulan 12 milyar avroluk yatırım paketi, Orta Asya ülkelerine ulaşım altyapısı, kritik hammaddeler, enerji, su yönetimi, iklim projeleri ve dijital bağlantılar gibi alanlarda önemli destekler sağlamayı amaçlamaktadır. Bu yatırım paketi, Avrupa Birliği’nin Global Gateway girişimi kapsamında Orta Asya’daki varlığını güçlendirme hedefinin somut bir uzantısı olarak görülmektedir.[1]

Ancak bu zirveyi Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti açısından farklı bir boyuta taşıyan unsur, ortak bildirinin dördüncü maddesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına olan bağlılığın yeniden teyit edilmesidir. Bu kararlar, 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ilanını takiben kabul edilmiş olup, KKTC’nin bağımsızlığını hukuken geçersiz saymakta ve uluslararası toplumun yalnızca Kıbrıs Cumhuriyeti’ni (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) tanımasını öngörmektedir. Bu bağlamda, AB-Orta Asya zirvesinin ortak bildirisine bu kararların dahil edilmesi, Orta Asya ülkelerinin Kıbrıs meselesinde Avrupa Birliği’nin tutumuyla paralel bir çizgide hareket ettiklerini göstermektedir. Özellikle Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın zirve öncesinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne büyükelçi atamaları ve diplomatik temsilcilik düzeyini artırmaları, bu sürecin kurumsal boyutunu pekiştirmiştir.[2]

Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın GKRY ile diplomatik ilişkilerini yükseltmeleri süreci, aslında 1990’lı yıllara kadar geri gitmektedir. Bu ülkeler, 1992’den itibaren GKRY’yi Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında tanımış olup, büyükelçi atamaları bu sürecin devamı niteliğinde görülmektedir. Ancak bu adımların, AB ile stratejik ortaklık anlaşmasının imzalanmasından hemen önce ve özellikle 12 milyar avroluk yatırım paketinin açıklandığı bir dönemde hız kazanması, bölgesel ve küresel diplomasi açısından önemli bir etkileşim alanı doğurmuştur. Bu durum, özellikle Türkiye’nin uzun yıllardır yürüttüğü Kıbrıs politikasının ve KKTC’nin uluslararası görünürlüğünü artırma çabalarının karşılaştığı zorlukları bir kez daha gündeme getirmiştir.

Semerkant Zirvesi’nin ardından, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından yapılan açıklamalarda iki devletli çözüm modeli vurgulanmış ve Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile diplomatik ilişkilerini geliştirirken KKTC ile de ilişkilerini artırmaları gerektiği ifade edilmiştir. Tatar, bu süreci KKTC’nin dışlanması olarak değil, diplomatik temasların artırılması için bir fırsat olarak değerlendirmiştir. Ancak bu süreç, KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı içerisindeki konumunu ve Türk dünyası ile ilişkilerini sorgulatan bir döneme işaret etmektedir.

Bu diplomatik adımların arka planında, Orta Asya ülkelerinin küresel güç merkezleri arasında denge arayışları, ekonomik yatırımlar ve jeopolitik çıkarlar yer almaktadır. Avrupa Birliği, Orta Asya’da enerji güvenliğini sağlamak, kritik hammaddelere erişimi artırmak ve Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne alternatif koridorlar oluşturmak amacıyla stratejik ortaklıklar geliştirmektedir. Rusya’nın Ukrayna’daki askeri operasyonları ve Batı ile ilişkilerinin gerilmesi, AB’nin Orta Asya ile ilişkilerini çeşitlendirme ihtiyacını artırmıştır. Öte yandan, Orta Asya ülkeleri Rusya’nın nüfuz alanında kalmaya devam ederken, Çin’in ekonomik etkisiyle dengeli bir dış politika yürütmeye çalışmaktadır. Bu çerçevede, AB ile ilişkileri geliştirmek, bölgesel istikrar ve ekonomik kalkınma için alternatif alanlar sunmaktadır. Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın GKRY ile diplomatik ilişkilerini artırmaları da bu çok katmanlı dış politika stratejisinin bir yansımasıdır.

Uluslararası Kriz Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. İsmail Şahin’in değerlendirmesine göre, bu diplomatik adımlar, kısa vadede KKTC’nin uluslararası yalnızlığını artırma potansiyeli taşısa da uzun vadede Orta Asya ülkelerinin Kıbrıs meselesine dair daha gerçekçi ve dengeli yaklaşımlar geliştirmesine zemin hazırlayabilir. Şahin, Orta Asya devletlerinin AB ile uyum süreci kapsamında KKTC’yi tanımaktan kaçındığını, ancak Türkiye’nin artan bölgesel etkisi ve Türk dünyasında derinleşen entegrasyon süreçlerinin bu tutumun gelecekte yeniden gözden geçirilmesine yol açabileceğini belirtmektedir.[3]

Bu noktada, Türkiye ve KKTC için diplomatik süreçlerin dinamik doğası gereği, uzun vadeli ve stratejik girişimlerin önemi artmaktadır. Özellikle KKTC’nin, Türk Devletleri Teşkilatı bünyesindeki konumunu güçlendirmek, Orta Asya’daki diplomatik temsilcilikler üzerinden Kıbrıs Türk halkının haklı taleplerini aktarmak ve çok taraflı diplomatik çabaları artırmak suretiyle uluslararası görünürlüğünü yükseltmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, kültürel diplomasi, akademik iş birlikleri ve düşünce kuruluşları aracılığıyla yürütülecek çok yönlü bir diplomatik strateji, KKTC’nin pozisyonunu güçlendirebilir. Prof. Dr. Şahin’in belirttiği gibi, KKTC’nin Rum tarafında açılan büyükelçilikleri bir fırsata dönüştürme çabası, bu sürecin daha verimli yönetilmesine katkı sağlayabilir.

Semerkant Zirvesi, Avrupa Birliği’nin Orta Asya’daki etkisini artırma stratejisinin bir parçası olarak şekillenmiş, Kıbrıs meselesi ise bu sürecin jeopolitik bir uzantısı olarak yeniden gündeme gelmiştir. Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın GKRY ile diplomatik ilişkilerini artırmaları, bu çok taraflı sürecin bölgesel dinamiklerini ve Türkiye-KKTC ilişkilerinin önümüzdeki dönemde izlemesi gereken diplomatik stratejileri şekillendiren bir unsur haline gelmiştir. Türkiye ve KKTC’nin, bölgesel ve küresel diplomasi denkleminde uzun vadeli bir strateji geliştirerek, bu süreci kendi lehine çevirebilmesi hem Orta Asya’daki diplomatik dengeler hem de Kıbrıs meselesinin geleceği açısından belirleyici olacaktır.

Kaynakça

[1] https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/fr/statement_25_980

[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/semerkand-deklarasyonunun-perde-arkasi-turk-devletleri-neden-guney-2319023#google_vignette

[3] https://www.qha.com.tr/ozel-haber-roportaj/turk-cumhuriyetleri-ve-guney-kibris-meselesi-kktc-icin-henuz-hicbir-sey-bitmis-degil-diplomasi-sureci-devam-ediyor-505807

Uluslararası Diplomatik İlişkiler Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği

Hakkımızda

Uluslararası Diplomatik İlişkiler Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği, diplomasi ve uluslararası ilişkiler alanında derinlemesine bilgi edinmek, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında araştırmalar yapmak, bilgiyi işlevsel hale getirerek akademik yayınlar yapmak, seminer, konferans ve eğitim faaliyetleri düzenlemek amacıyla kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur.

This Pop-up Is Included in the Theme
Best Choice for Creatives
Purchase Now