Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye iç savaşının başladığı 12 yıl önce ‘‘İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız’’ ifadelerini kullanmıştı.
Suriye’de 61 yıldır devam eden Baas Partisi iktidarı, 8 Aralık Pazar günü sona ermiş, Devlet Başkanı Beşar Esad Moskova’nın sığınma hakkı tanıması üzerine ülkesini terk ederek Rusya’ya gitti. Suriye’de 13 yıldır devam eden iç savaş, HTŞ (Hey’etu Tahrîri’ş-Şâm – Şam Kurtuluş Heyeti) ve diğer muhalif grupların son operasyonlarının ardından Esad ailesinin 54, Baas Partisi’nin 61 yıllık iktidarının bitişiyle sonuçlandı. Ülkenin kuzeybatısında, İdlib’de konumlanmış ve yaklaşık 4 milyonluk bir nüfusu idare ettiği belirtilen HTŞ tarafı, 27 Kasım Çarşamba günü sabahı Türkiye’nin de desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO)’nun yardımıyla, Şam’daki Suriye hükümetine ve ordusuna karşı ‘‘Saldırganlığı Caydırma – Rad’ul Udvan’’ operasyonunu başlattı.
Esad’dan İlk Açıklama
Görevden ayrılan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, silahlı muhalefetin şehre girdiği ve ülkeyi ancak aynı günün akşamında terk ettiği 8 Aralık sabahının erken saatlerine kadar Şam’da kaldı. Suriye liderinin sözleri, ofisi tarafından X sosyal ağındaki hesabından:‘‘Esad, terör saldırısının olduğu günlerde istifa etmeyi düşünmedi ve sığınma talebinde bulunmayı da düşünmedi’’ ifadeleri kullanıldı
Esad’ın, Suriye Arap ordusunun ve hükümet sisteminin çöktüğünü kabul ettiği ve bunun kendisine göre istifa kararına yol açtığı da belirtiliyor. Ayrıca Şam’ın son düşüşünü öğrendikten sonra önce Suriye’nin Hmeymim kentine gittiğini ve oradaki hava üssünden de Rusya’ya hareket ettiği söylendi.
Daha önce Financial Times (FT), gizli belgelere dayanarak, Suriye Merkez Bankası’nın, devrik Devlet Başkanı Beşar Esad’ın iktidarda olduğu 2018-2019’da Moskova’ya milyarlarca dolar nakit içeren birkaç uçak gönderdiğini bildirmişti. Alınan kayıtlara göre, o dönemde Arap Cumhuriyeti’nde ciddi bir döviz sıkıntısı yaşanıyordu ve bu çerçevede ülke yetkilileri, 100 dolar ve 500 euro değerindeki iki ton banknotu Moskova’ya nakletti.
Şam’dan Verilen Mesaj
13 Aralık tarihinde MİT Başkanı İbrahim Kalın Emevi Camii’nden bir fotoğraf paylaşarak tüm kamuoyunun dikkatini çekti. MİT Başkanı Kalın’ın Emevi Camii ziyaretinin ardından Heyet Tahrir Şam (HTŞ)’nin lideri Ebu Muhammed el Colani ile araç içerisinde birlikte kaydedilen görüntülerde kamuoyunda yansımıştı. Kalın’ın ziyareti, muhaliflerin Şam’a girmesi ve Beşar Esad rejiminin devrilmesi sonucu ailesinin 50 yıllık yönetimini 13 yıllık iç savaşın ardından üst düzey bir yetkilinin Şam’a yapacağı ilk ziyaret oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’i Esenboğa Havaliminda kabul ederken, Amerika’ya mesaj veren nitelikte bir atama yapıldı. Türkiye’nin Nuakşot (Moritanya) Büyükelçisi Burhan Köroğlu, Şam Büyükelçiliği Geçici Maslahatgüzarı olarak görevlendirildi. Türkiye’nin, beklemeyi tercih eden ülkelerin aksine Suriye’deki yeni yönetimini tanımada kıymetli stratejik hamle ile öne geçmiş oldu. Suriye Geçiş Hükümeti de 12 Aralık’ta yaptığı açıklamayla, Şam’da büyükelçiliklerini yeniden açacağını açıklayan Türkiye, Katar, Mısır, Irak, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Ürdün, Umman ve İtalya’ya teşekkür eden bir açıklama yaptı.
Ankara’daki görüşmenin ardından 14 Aralık Ürdün’ün Akabe kentinde, Türkiye, ABD ve Arap ülkelerinin yanısıra AB ve BM’den üst düzey yetkililerin katılımıyla Suriye konulu zirve düzenlendi. Türkiye’den Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın katıldığı toplantıda ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi, Suudi Arabistan, Irak, Lübnan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Katar’ın dışişleri bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) temsilcileri yer aldı.
Her ikisi de NATO üyesi olan Türkiye ve ABD’nin Suriye üzerinde bazı anlaşmazlıkları mevcut. Suriye’nin kuzeyindeki Türkiye destekli muhalifler, kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile savaşıyor. Suriye’nin en büyük petrol sahalarından bazılarını kontrol eden SDG, ABD’nin IŞİD militanlarına karşı kurduğu koalisyonun ana müttefiki. Ankara’nın terör örgütü PKK’nın bir uzantısı olarak gördüğü ve yasadışı ilan ettiği YPG unsurları ABD’nin desteklediği SDG’ye öncülük ediyor. ABD’li bir yetkiliye göre Blinken Perşembe ve Cuma günü Ankara’ya yaptığı ziyaret sırasında Türk yetkililere IŞİD’in yeniden toparlanmasına izin verilmemesi ve SDG’nin IŞİD savaşçılarının bulunduğu kampların güvenliğini sağlama görevinden uzaklaştırılmaması gerektiğini söyledi. ABD heyetinden bir yetkili, Türk liderlerin de aynı fikirde olduğunu söyledi. Öte yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 13 Aralık’ta verdiği bir demeçte YPG’nin ortadan kaldırılmasının Türkiye’nin “stratejik hedefi” olduğunu söyledi ve grubun komutanlarını Suriye’yi terk etmeye çağırdı.
İsrail’in Golan Hamlesi
9 Aralık günü İsrail uçakları, Lazkiye limanı, Şam ve Humus’taki üsler, araştırma merkezleri ve savunma fabrikaları da dahil olmak üzere Suriye’deki askeri hedeflere saldırı düzenledi. Suriye gazetesi Al-Watan’ın haberine göre İsrail ordusu, Golan Tepeleri’ndeki Kuneytra eyaletini işgal ederek Şam’a 50 kilometre uzaklıkta kontrol sağladı.
İsrail Başbakan’ı Binyamin Netanyahu, Esad yönetiminin İslamcı militan grup Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) tarafından devrilmesinden sonra İsrail’in Suriye sınırında ‘‘yeni bir cephe’’ açıldığı için bu adımın gerekli olduğunu savundu. Netanyahu, İsrail’in 1967 Altı Gün Savaşı sırasında ele geçirdiği ve uluslararası hukuka göre yasa dışı olarak işgal ettiği Golan Tepeleri’nin nüfusunu iki katına çıkarmayı planladıklarını açıkladı. İsrail güçleri, Esad’ın gidişini izleyen günlerde, yönetimin değişmesinin ateşkes düzenlemelerinin ‘‘çökmesi’’ anlamına geldiğini söyleyerek, Golan Tepeleri’ni Suriye’den ayıran tampon bölgeye girmişti. İsrail demografik büyümeyi teşvik planına 40 milyon şekel (yaklaşık 11,2 milyon dolar) ayırıcağını belirtti.
İsrail tampon bölgeye girmekle kalmamış, 1973’ten beri askerlerden arındırılmış olan tampon bölgeyi aşarak geçen hafta Suriye’ye de girmişti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, sosyal medya hesabından paylaştığı bir görüntülü açıklamada, Şam’ı ele geçiren Suriyeli muhalifleri ‘‘Esad’ın izinden gidip İran’ın ülkeye yerleşmesine izin vermeyin’’ sözleriyle uyardı. Netanyahu, ‘‘eğer rejim İran’ın Suriye’’e kendisine yer bulmasına ya da İran silahlarının Hizbullah’a iletilmesine izin verirse ya da bize saldırırsa, güçlü bir yanıt veririz ve bedeli ağır olur’’ dedi. Netanyahu, ‘‘önceki rejimin başına gelenler bu seferkinin de başına gelir’’ ifadelerini kullandı.
Suriye’de Türkiye–İran Gerilimi
Tahran, iç savaş süresince Beşar Esad’ın güçlerine hem askeri hem de lojistik destek vermişti. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Şam’ın 8 Aralık’ta alınmasının ardından 11 Aralık’ta yaptığı ilk konuşmada Suriye’de yaşananlardan ABD ve İsrail’i suçladı. Hamaney ayrıca isim vermeden Türkiye’ye ‘‘işgalci’’ dedi ve Ankara’nın Suriye’deki rejim değişimindeki rolünü eleştirdi.
Hamaney’in bu açıklamalarının servis edildiği sırada, Türkiye Ticaret Bakanı Ömer Bolat, 29. Dönem Türkiye-İran Karma Ekonomik Komisyonu toplantısı için Tahran’daydı. Tahran ziyaretinde İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile görüşen Bolat, sosyal medyadan yaptığı paylaşımda görüşmede karşılıklı ticaret hacmini 30 milyar dolara çıkarma, sınır ticaret merkezlerini geliştirme ve yeni sınır kapıları açma gibi başlıkları ele aldıklarını belirtti. Aynı gün yaşanan bu iki gelişme, Kafkaslar’dan Orta Doğu’ya uzanan bir coğrafyada hem rekabet hem de iş birliği içeren Türkiye-İran ilişkilerindeki hassas dengeyi ortaya koydu.
Suriye’deki Durum Rusya’nın Doğalgaz Siyasetini Nasıl Etkileyecek?
2000 yılında Doha, Katar ve İran’ın petrol ve gaz sahalarından Türkiye’ye, oradan da Avrupa’ya bir boru hattı inşa edilmesi önerildi. Bu durumda bir hattın Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye’den, diğer hattın da Suudi Arabistan, Kuveyt ve Irak’tan geçmesi gerekiyordu. 2009 yılında, uzun müzakerelerin ardından Beşar Esad hükümeti gaz boru hattı fikrini reddetti ve 2012’de İran gazının Türkiye’yi bypass ederek Irak üzerinden Avrupa’ya taşınması konusunda Tahran ile bir mutabakat anlaşması imzaladı.
Suriye’deki siyasi durumdaki değişiklik, Ukrayna’nın Rusya Federasyonu’ndan Avrupa’ya gaz geçişinin potansiyel olarak durdurulmasının arifesinde ve Rusya ile Türkiye’nin 2025 yılında İstanbul’da yeni bir gaz ticaret merkezi kurmayı planladığı bir ortamda meydana geldi. Bu fikir ilk olarak Rusya Federasyonu tarafından 2022 yılında yaptırımlar nedeniyle ve Kuzey Akım’daki patlamalarla bağlantılı olarak ortaya atılmıştı. Eğer Türkiye aynı zamanda Katar’dan Suriye üzerinden akaryakıt nakliyatını da gerçekleştirebilirse Ankara bölgenin ana gaz merkezi haline gelecektir.
Geleneksel olarak Suriye bir petrol ülkesi olarak görülüyordu. Ancak ülkede bu hammaddenin maksimum üretimi 2000’li yılların başındaydı – o zaman günde yaklaşık 600 bin varile ulaşıyordu. Şu anda Suriye, dünya toplamının (2,5 milyon varil) yaklaşık %0,2’sine tekabül eden kanıtlanmış petrol rezervleri açısından dünyada yalnızca 43’üncü sırada yer alıyor. Genel olarak, Suriye’deki olayların küresel ekonomi üzerinde aşırı olumsuz bir etki yaratması pek olası görünmüyor. Ancak İran’ın müdahalesi durumu istikrarsızlaştırabilir; bu da petrol fiyatlarındaki artışı ve piyasadaki oynaklığın artmasını etkileyecektir. Emtia fiyatları yükselirse Rusya ve diğer petrol üreticileri bundan faydalanacak.
Sonuç
Suriye’de Beşar Esad yönetiminin sona ermesi ve Baas Partisi’nin 61 yıllık iktidarının düşüşü, bölgesel ve uluslararası düzeyde çok yönlü sonuçlar doğuracak tarihi bir gelişmedir. Hey’et Tahriru’ş-Şam (HTŞ) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) öncülüğündeki operasyonların ardından muhalifler yönetimi ele geçirdi. Ancak HTŞ’nin radikal geçmişi, Suriye’nin uluslararası arenada meşruiyet kazanmasını ve istikrar sağlamasını zorlaştırabilir. Yeni yönetimin bu algıyı değiştirmesi zaman alacaktır.
Esad sonrası dönemde bölgesel güçlerin konumlanışı, bölge dengelerini şekillendirmektedir. Türkiye, SMO ve HTŞ ile yakın çalışarak etkisini artırmış, Şam Büyükelçiliği’nin açılması ve Emevi Camii ziyareti gibi sembolik adımlarla liderlik iddiasını güçlendirmiştir. Ancak ABD ile SDG ve YPG konusunda devam eden anlaşmazlıklar, Ankara’nın stratejik hedeflerine ulaşmasını zorlaştırmaktadır. İran ise Esad’ın düşmesiyle birlikte Suriye üzerindeki nüfuzunu kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Tahran, Türkiye’yi işgalcilikle suçlayarak bu süreçte etkisini sürdürmeye çalışmaktadır. İsrail ise Golan Tepeleri üzerindeki demografik planlarıyla pozisyonunu sağlamlaştırma çabasındadır. Aynı zamanda HTŞ’nin İran’a karşı duruşu, İsrail’in bu gruba yönelik politikasını şekillendirebilir.
Uluslararası arenada ABD ve Avrupa Birliği, Esad sonrası dönemde Suriye’de istikrar sağlama çabalarına liderlik etmektedir. Ancak ABD’nin SDG’ye desteği, NATO müttefiki Türkiye ile gerilimlere yol açabilir. Öte yandan, Rusya’nın Esad’a sığınma hakkı tanıması, Moskova’nın Suriye üzerindeki etkisini kaybetmek istemediğini göstermektedir. Bu durum, Suriye’de büyük güçler arasındaki rekabetin devam edeceğine işaret etmektedir.
Suriye’nin yeniden inşası, bölge ülkeleri ve küresel ekonomiler üzerinde önemli etkiler yaratacaktır. Türkiye, bu süreçte hem ekonomik hem de siyasi kazançlar sağlamayı hedeflerken, Katar ve İran üzerinden geçmesi planlanan boru hattı projeleri de Suriye’nin enerji politikalarının geleceğinde belirleyici olacaktır. Türkiye ve İran arasındaki ekonomik ilişkiler ise bölgenin ekonomik boyutunu şekillendirebilir.