ABD-Çin ilişkileri her zaman uluslararası ilişkilerin en önemli konularından biri olmuştur. Günümüzde iki ülke arasında bazı konularda yakınlık olmasına rağmen her iki ülke de birbirini tehdit kaynağı olarak görmektedir. Amerikalılar, Çin’in ekonomik etkisi konusunda en olumsuz görüşe sahiptir. Yapılan anketlere katılanların yaklaşık dörtte üçü Çin’in ABD ekonomisi üzerindeki etkisinin olumsuz olduğunu söylüyor. ABD’de PEW Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir ankete göre hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler Çin’i ülkeleri için bir tehdit olarak görüyor. 2024 yılına gelindiğinde ABD’li yetişkinlerin yüzde 81’i Çin hakkında olumsuz görüşe sahiptir. Ancak birçok Amerikalı, Çin’in dünyadaki etkisinin son yıllarda yüzde 71 oranında arttığı konusunda hemfikirdir. Çin’in ABD ile ilişkisine bakıldığında, insanların yaklaşık yüzde 6’sı Çin’i bir ortak olarak görürken, yüzde 50’si ABD’yi bir rakip olarak görüyor. ABD’de halk, Çin’in ABD ekonomisi üzerindeki etkisini büyük ve olumsuz olarak nitelendiriyor. Amerikalıların neredeyse yarısı Çin’in gücünü ve etkisini sınırlamanın ABD dış politikasının en önemli önceliği olması gerektiğine inanmaktadır.
ABD ile Çin arasındaki ilişki karmaşıktır. Ve iki ülkenin ekonomileri yakından bağlantılıdır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, 1980’li ve 1990’lı yıllara kadar dünyanın ekonomik güç merkezi olarak kaldı. 1990’lı yıllarda ABD ihraç ettiğinden fazlasını ithal etmeye başladı. Bu süreç ticaret açığıyla sonuçlandı. Bu eğilim, Çin’in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne katılmasının ardından küresel bir ekonomik güç olarak yükselişiyle hızlandı. Çin ekonomik olarak gelişip dünya ekonomisinde önemli bir aktör haline geldikçe ülkenin askeri kalkınması yönünde önemli çalışmalar yapıldı. Savunma kabiliyetinin artırılması amacıyla askeri bütçeye ayrılan ödenek miktarı daha da artırıldı. Sonuç olarak Çin’in hem ekonomik hem de askeri olarak hızla gelişmesi, iki ülke arasındaki durgunluk noktalarından biri olan Tayvan sorununun son yıllarda daha aktif bir şekilde gündeme gelmesine neden oldu. Resmi adıyla Çin Cumhuriyeti (ROC) olarak bilinen Tayvan, Çin’den Tayvan Boğazı ile ayrılmış bir adadır. 1949’dan bu yana Çin Halk Cumhuriyeti’nden bağımsız olarak yönetilmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin temel amacı Tayvan’ı anakara ile “birleştirmektir”. Tayvan’ın demokratik olarak seçilmiş kendi hükümeti vardır ve 23 milyon kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Sadece on iki BM üyesi ülke ve Vatikan tarafından devlet olarak tanınmaktadır, ancak diğer birçok ülkeyle güçlü gayrı resmi bağları vardır. Amerika Birleşik Devletleri Tayvan’ın başlıca güvenlik ortağıdır.
Tayvan ABD için ne kadar önemli?
Yeni dünya düzeni istikrarlı bir şekilde Avrupa-Atlantik’ten Asya-Pasifik’e doğru kaymaktadır. Asya-Pasifik bölgesinin hızlı gelişimi, bölgede jeopolitik önemin ve rekabetin artmasına yol açıyor. Çin, bölgeye hakim olma mücadelesinde en önemli yerlerden birine sahip olsa da ABD, bölge ülkeleriyle daha yakın ortaklıklar kurarak kontrol mekanizmasını kendi eline almayı hedefliyor. Bu açıdan Tayvan, ABD için çok önemli bir role sahip. Savunma Bakan Yardımcısı Ely Ratner’ın belirttiği gibi genel olarak Tayvan hem bölgenin güvenliği hem de ABD’nin Hint-Pasifik’teki çıkarlarının savunulması için hayati önem taşıyor. Aynı zamanda Tayvan, ABD’nin Japonya, Güney Kore, Tayland ve Filipinler ile ilişkilerini yüksek seviyede tutmasında kilit bir rol oynamaktadır. Eğer Çin Tayvan’a saldırır ve ABD de buna göz yumarsa ciddi bir zararla karşı karşıya kalacaktır. Her şeyden önce, bölgedeki ABD’nin müttefiki olan diğer devletlere yönelik tehdit büyüyecektir. Ayrıca ABD ile müttefikleri arasındaki ikili ilişkilerde de krize yol açacaktır. Müttefik ülkelerin ABD’ye olan güveninin aşınması, bu ülkelerin Çin ile daha yakın ilişkiler kurmasına yol açabilir. Bu da ABD’nin bölge üzerindeki kontrolünü tamamen kaybetmesi anlamına geliyor. Öte yandan, küresel bir ekonomik bunalıma neden olacak ve trilyonlarca dolarlık küresel ekonomik çıktıyı kesecektir. Tayvanlı şirketler dünyadaki yarı iletkenlerin yaklaşık yüzde 70’ini ve en gelişmiş çiplerin yaklaşık yüzde 90’ını üretiyor. Dünya Tayvan’ın üretim gücünü kaybederse, kısa vadede başka hiçbir şirket bu boşluğu dolduramaya bilir. Siyasi açıdan Tayvan, demokratik geleneklerin yeşerdiği bir yerdir. Çin’in işgali bu geleneklerin yok olmasına neden olacak ve Asya’daki demokratik ülkeleri ciddi şekilde etkileyecektir. Bu bağlamda ABD’nin Çin ile ikili ilişkilerinde daha dikkatli olması ve ilişkilerin daha da kötüleşmesine izin vermemesi gerekmektedir.
Tayvan’a ABD Askeri Desteği
Tayvan ile diplomatik ilişkiler resmi diplomatik kurumların pahasına kurulmasa da ABD’nin Tayvan üzerindeki etkisi oldukça büyüktür. İlişkilerin temelini Çin’e karşı temel platform olarak Tayvan’ın savunma kabiliyetinin artırılması yönünde atılan adımlar oluşturuyor. Amerika Birleşik Devletleri yirminci yüzyılın ortalarından beri Tayvan’ı silahlandırıyor. ABD Kongresi, gayrı resmi ilişkileri kurmak ve düzenlemek için 1979’da Tayvan İlişkileri Yasasını (TRA) kabul etti. ABD, 1950’lerden bu yana Tayvan’a sürekli silah satıyor. Ancak son 2 yıldır Tayvan’ın ABD’den almak istediği bir takım silahların satış sürecinde gecikmeler yaşandı. Bunun temel nedeni Rusya-Ukrayna savaşı ve Ortadoğu’da yaşanan süreçlerdir.
Sonuç olarak Amerika Birleşik Devletleri hem Ukrayna’ya hem de İsrail’e büyük miktarlarda mali ve askeri yardım sağladı. Rusya tehdidi ve Orta Doğu’da yaşanan süreçler karşısında dünyanın birçok ülkesi askeri güçlerini arttırmak için ABD’den çeşitli silahlar edinme arayışına girmiştir. Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı Direktörü James Hursh, aralarında İsveç, Polonya ve Hollanda’nın da bulunduğu Avrupa ülkelerinin ABD askeri teçhizatının “büyük müşterileri” haline geldiğini söyledi. ABD Savunma Bakanlığı’na göre, 2023 mali yılı için silah transferlerinin ve Güvenlik İş Birliği programlarının onaylanan toplam değeri 80,9 milyar dolardı. Bu, geçen yıla kıyasla yüzde 55,9’luk bir artış anlamına geliyor. 2022 mali yılında bu rakamın 51,9 milyar dolar olduğunu da belirtelim. 2022’nin sonlarında Kongre, Tayvan’ın bir kez daha ABD’den askeri yardım olarak yılda birkaç milyar dolara kadar kredi ve hibe almasına olanak tanıyan tarihi bir yasayı kabul etti. Özellikle bu, Tayvan’ın ilk kez doğrudan ABD savunma stoğundan silah satın alabilmesine olanak sağladı. Bu nüans bile ABD’nin Çin tehdidinin giderek arttığının ve bölgedeki istikrarın kontrol altında tutulabilmesi için Tayvan’a yakınlaşmasının gerekliliğinin farkında olduğunun göstergesidir. Hava Kuvvetleri Bakanı Frank Kendall’a göre “Çin artık gelecek için bir tehdit değil, bugün için büyük bir tehdittir.’’ Tayvan, 1950-2022 yılları arasında ABD’nin silah sattığı 10 ülke arasında 4. sırada yer aldı. Donald Trump’ın başkanlığı sırasında, Çin’e karşı Tayvan’a askeri desteğin sürdürülmesi bir dış politika önceliğiydi. Ve bu siyasi çizgi John Biden yönetimi tarafından da sürdürüldü. ABD, 2023 yılında Tayvan için 345 milyon dolarlık bir savunma destek paketini onayladı. 2024 yılında bu rakam daha da artarak 567 milyon dolara yükseldi.
Tayvan ile Çin Arasındaki İlişki Durumu
İlişkiler 1980’lerde Tayvan’ın Çin’deki seyahat ve yatırım düzenlemelerini hafifletmesiyle iyileşmeye başladı. 1991’den sonra Çin, Pekin’in kontrolü altına girmeyi kabul etmesi halinde Tayvan’a önemli ölçüde özerklik verecek bir “tek ülke, iki sistem” seçeneği önerdi. Ancak bu öneri Tayvan tarafından reddedildi. Tayvan’ın ana siyasi partileri Demokratik İlerleme Partisi (DPP) ve Kuomintang (KMT), Tayvan’ın Çin ile ilişkileri konusunda farklı görüşlere sahiptir. KMT partisi her zaman Tayvan ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin birleşik bir Çin oluşturmasını savunmuştur. Demokratik İlerleme Partisi (DPP) ise bunu hiçbir zaman kabul etmemiş ve Tayvan’ın Çin’in bir parçası olmadığını savunmuştur. 2016 yılında DPP’den Tsai Ing-wen başkan seçildi. Bayan Tsai göreve geldikten sonra Çin, Tayvan ile resmi bağlarını kesti ve boğazlar arası ilişkiler gerginleşti. Bayan Tsai’ye göre, “Tayvan’ın resmi olarak bağımsızlık ilan etmesine gerek yok çünkü zaten bağımsız bir ülke.” Ocak 2024’te Tayvan, Bayan Tsai’nin başkan yardımcısı William Lai’yi başkan olarak seçti. Bu da Demokratik İlerleme Partisi (DPP)’nin artık iktidarda olduğu anlamına geliyor. Sonuç olarak bu nüans, Çin ile ilişkilerde gerilimin devam edeceğinin göstergesidir. Tayvan, adanın en büyük ticaret ortağı olan Çin ile yüksek ticari ilişkilere sahip. Ancak ekonomik ilişkiler son yıllarda Pekin’in ada üzerindeki baskısı ve diğer nedenlerle kötüleşti.
Tayvan Halkının Çin’e Karşı Tutumu
Ulusal Savunma ve Güvenlik Araştırma Enstitüsü tarafından Tayvan’da yaşayan halkın Çin’e karşı tutumunu öğrenmek için bir anket yapıldı. 1.214 kişinin katıldığı ankete göre katılımcıların yüzde 64’ü Çin’in Tayvan’daki toprak iddialarının ciddi bir tehdit olduğu konusunda hemfikir. Aynı zamanda katılımcıların yüzde 61’i, Çin’in toprak iddialarına rağmen önümüzdeki yıllarda Tayvan’a yönelik herhangi bir askeri operasyon düzenlemesini gerçekçi bulmuyor. Önemli husulardan biri de ankete katılanların yüzde 52’sinin ABD’nin Tayvan’ı destekleyeceğine ve Çin’in herhangi bir olumsuz müdahalesine karşı önlem alacağına inanmasıdır.
Sonuç
Sonuç olarak Çin, Tayvan ile barışçıl bir birleşmeyi tercih ettiğini belirtmeye devam etse de güç kullanmaktan hiçbir zaman vazgeçmemiştir. ABD’den sonra dünyanın en fazla askeri harcama yapan ülkesi olan Çin, son yirmi yılda gerçekleştirdiği askeri modernizasyon sonucunda balistik füzelerden gelişmiş savaş uçaklarına ve dünyanın en büyük donanmasına kadar devasa bir orduya sahip olmuştur. Birçok analiste göre Çin Halk Cumhuriyeti, “Birleşik Çin” adına Tayvan’ın birleşmesinin önemini vurguluyor. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, “2049 vizyonuna” göre Çin’i dünyanın en büyük ülkesi yapmak için uğraşıyor. Bu planın bir parçası olarak, Tayvan’ın birleşmesi yakın gelecekte daha önemli bir faktör haline gelecektir. Eğer barışçıl birleşme girişimleri başarılı olmazsa, savaş kaçınılmaz olacaktır. Halihazırda, 1979 yılında Tayvan ve ABD arasında imzalanan ‘‘Tayvan İlişkileri Yasasına’’ göre, ABD’nin Tayvan’ı desteklemesi gerekiyor. Bu durum daha büyük bir ekonomik krize yol açabilir. Elbette tüm bu durumlar gelecekte ABD-Çin ilişkilerinin nasıl şekilleneceğine bağlı olarak değişebilir. Sonuç olarak, Çin’in hızlı gelişiminin önümüzdeki yıllarda dünyada baskın bir konum elde etmesini sağlayacağını söyleyebiliriz.