Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

21. Yüzyılın Nükleer Tehdidi Etrafında Diplomatik Zorluklar

Giriş

21. yüzyılın başından bu yana yaşanan gelişmeler, özellikle 11 Eylül 2001 terörü, dünyada yeni çatışma alanlarının ortaya çıkmasına yeni bir fırsat vermiş oldu. Bazı düşünürlere göre Soğuk Savaş sonrasında nispeten azalan nükleer tehdit, yeni bir küresel çatışma dalgasının ortaya çıktığı bu dönemde gitdikce daha çok önem kazandı. Ancak Soğuk Savaş döneminden farklı olarak iki kutuplu dünya düzeninin yerini, Çin, Rusya, Hindistan ve diğer ülkelerin ekonomik, askeri ve diplomatik yükselişiyle çok kutuplu dünya düzenine devretti. 2006 yılında Kuzey Kore ilk denemesini gerçekleştirerek nükleer silah edindiğini resmen açıklayarak sonrakı bir kaç yıl boyunca denemelere devam etti. Aynı zamanda, İran’ın nükleer silahlar için kilit unsurlardan biri olan uranyumu yoğun bir şekilde zenginleştirmesi sonucunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Aralık 2006’da kabul ettiği 1737 sayılı karar yaptırımların uygulanmasına sebebiyet verdi. Karmaşık hadiseler çerçevesinde 21. yüzyılın ilk on yılında meydana gelen değişiklikler, sonraki yılların oldukça önemli olaylara tanıklık yapacağından haber veriyordu.

Diplomatik Gelişmeler ve Zorluklar

21. yüzyılın ilk on yılında Kuzey Kore’nin nükleer denemeleri ve özellikle İran’ın nükleer programı diplomatik çabaların yeniden canlanmasına yol açtı. Soğuk Savaş döneminde nükleer silahlar konusunda yapılan müzakereler dünya üzerinde olumlu etkiler yaratmış olsa da, 21. yüzyılda nükleer diplomasi alanında durum farklı formatta tecelli ediyor. Nükleer silahların yayılmasının önlenmesine yönelik müzakereler, 21. yüzyılın ikinci on yılında İran’ın nükleer programını durdurma yönünde atılan adımlar sonucunda pek çok yeniliği ve geleceğe yönelik umutları beraberinde getirdi. Barack Obama’nın 2009’da Beyaz Saray’a gelmesinin ardından, nükleer programı çerçevesinde İran’la diplomatik faaliyetlerin artırılması ana hedeflerden biri haline geldi. Diplomatik müzakerelerde hakim olan tutum, küresel ve bölgesel istikrarın sağlanması amacıyla uranyum zenginleştirme çalışmalarının durdurulması istikametinde adımların atılması oldu. İran ile P5+1 (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin) ülkeleri arasında 2012-2015 yılları arasında yürütülen yoğun müzakereler sonucunda, BM Güvenlik Konseyi 20 Temmuz 2015’te nükleer anlaşmayı onaylayan ve nükleer yaptırımları kaldıran bir kararı oy birliğiyle kabul etti. İran’la imzalanan ve Ortak Kapsamlı Eylem Planı (OKEP) olarak bilinen nükleer anlaşma uyarınca İran, nükleer programının büyük bir bölümünü ortadan kaldırmayı kabul etti. Ayrıca Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ile tam işbirliği sözü verdi. Bu dönemde İran’ın yaptırımlar sebebinden küresel ekonomik alandan tecrit edilmiş olması anlaşmayı imzalamaya zorlayan en önemli etkenlerden biri oldu.

İran 2015-2017 yılları arasında bir kaç balistik füze denemeleri gerçekleştirdi. Bir çokları tarafından bu durumun BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun olmadığı iddalarına cevap olarak İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İran’ın füze üretiminin BM Güvenlik Konseyi’nin 2231 sayılı kararına uygun olduğunu ve nükleer başlık taşıma imkanlarına sahip olmadığını söyledi. 21. yüzyılın ikinci on yılında kabul edilen anlaşmanın sadece iki yıl içinde sorunsuz bir şekilde devam etmesi halinde birçok uzman ve yetkili tarafından bu durum nükleer diplomasi alanında önemli bir olay olarak değerlendirildi. Ancak Donald Trump’ın 2018’de ABD başkanlığına seçilmesinin hemen ardından Ortak Kapsamlı Eylem Planından (OKEP) çekilme kararı  uzun yıllar sonra yeni bir aşamaya giren ABD-İran ilişkilerinin gerilmesine ve yeniden  yaptırımların uygulanmasına yol açtı. Bu olayın sonucunda İran’ın uranyum zenginleştirme süreci daha hızlı bir şekilde ilerleme kaydetti.

ABD Başkanı Joe Biden döneminde diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması için girişimlerde bulunulsa da, 22 Şubat 2020’de başlayan Rusya-Ukrayna çatışması ve Ekim 2023’te İsrail ile Hamas arasında yaşanan olaylar nükleer program üzerinde kapsamlı bir çalışma yapılmasını engelledi. Aynı zamanda, 2020’den itibaren Rusya ve Çin, İran ile ilişkilerinde karşılıklı gelişme sinyalleri vermeye başladı ve bu da uluslararası müzakere sürecinin birçok noktasında İran’ın desteğine katkıda bulundu. Joe Biden döneminde önemli başarı elde edemeyen nükleer diplomasi, Donald Trump’ın 2025’te resmen koltuk başına geçmesiyle  yeniden alevlendi. Ancak İran ile İsrail arasındaki gerginlikler, İran destekli Husiler tarafından ticaret gemilerine el konulması gibi olaylar ABD ile ilişkilerin daha da gerginleşmesine neden oldu. Aynı zamanda ABD Başkanı Donald Trump’ın tehditkar açıklamaları ve ardından İran’ın uranyum madenlerinin bulunduğu Bender Abbas’ta yaşanan patlama diplomatik ilişkilerde negativ durumlara yol açabilir.

İran, bölgede eskiye oranla nüfuzunu kaybetmiş olsa da çeşitli örgütler aracılığıyla hem Körfez ülkeleri hem de ABD-İsrail iş birliği açısından tehdit oluşturmaya devam ediyor. İran’ın Ortadoğu’da güçlenmesinin ABD’nin ulusal çıkarları açısından olumsuz sonuçlara sebebiyet vermesi ABD’ni çeşitli yollarla İran’ın nüfuz alanını sınırlamaya tahrik ediyor. Burada en önemli hususlardan biri hem ticari hem de askeri anlamda giderek güçlenen Rusya-İran-Çin ilişkilerinin daha dinamik formatda genişlenmesidir.  İran’ın nükleer programını görüşmek üzere 2025 yılının ilk aylarında Çin’de düzenlenen üçlü (Rusya-İran-Çin) bakanlar toplantısı sonucunda, Rusya ve Çin, İran’ın nükleer programının temel amacının silahlanma değil, barışçıl amaçlı olduğunu dair vurgulama yapıldı.

Sonuç

Donald Trump tarafından İran’la diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması, konunun ABD açısından ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Ancak  artan jeopolitik süreçler nedeniyle dünyadaki durumun giderek gerginleşmesi geçmişle bugünü karşılaştırdığımızda  en büyük farklardan biri olarak ortaya çıkıyor. Aynı zamanda  bu süreçde yaptırımlara rağmen İran uranyumun zenginleştirilmesinde daha ileri düzeyde  başarılar elde etti. Şöyle ki, bir çokları artık İranın nüklear silaha sahip olduğunu ve ya nüklear silah için yeterli malzemeye sahip olduğunu söylüyor. Öte yandan, ekonomik açıdan küresel Avrupa alanına erişim üzerindeki yaptırımların devam etmesine rağmen, İran’ın Çin’le artan ilişkileri ve yeni projelerde kilit ülkelerden biri olması, ABD-İran müzakere sürecinde bazı zorlukların ortaya çıkmasına sebeb oluyor.  Sonuç olarak,  yeni teknolojiler ve yapay zeka döneminde savaşların  daha da gerginleşmesi  yakın gelecekte nükleer tehdide karşı diplomatik çağrıların  etki alanını zorlaştıracaktır. Ancak diplomatik ilişkilerin sürdürülebileceği halinde ve temasları bozmaya çalışan çeşitli aktörler veya figürlerin müdahalesi olmazsa  bazı başarıların elde edilmesi öngörülebilir.

 

 

Uluslararası Diplomatik İlişkiler Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği

Hakkımızda

Uluslararası Diplomatik İlişkiler Akademik Araştırmalar ve Eğitim Derneği, diplomasi ve uluslararası ilişkiler alanında derinlemesine bilgi edinmek, sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında araştırmalar yapmak, bilgiyi işlevsel hale getirerek akademik yayınlar yapmak, seminer, konferans ve eğitim faaliyetleri düzenlemek amacıyla kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur.

This Pop-up Is Included in the Theme
Best Choice for Creatives
Purchase Now